8 Aralık 2012 Cumartesi

Evlilik üzerine...



Evvett sevgili blog...
Evlendik evleniyoruz ha şu gün ha bu gün derken...Vuslata erdi zat-ı muhterem yazarın...

Evlilik nasıl bişey dersen...

Doğru insanla dünyanın en güzel şeyi diyebilirim...

Peki bu süreç nasıldı dersen... Al sana 1.basamak....

Nişanlılık süreci stresli mi...Evet çok stresli...Hayatına sevdiğinle birlikte bir sürü yeni birey katılıveriyor nişanlandığın anda,sevgilinin annesi babası kardeşi hatta teyzesi dayısı,halası...

Belki daha kendi aile bireylerine tam alışamamışken,yepyeni insanlar katıveriyorsun hayatının tam da içine,merkezine...

Sevdiğin adamın ailesini sevebilmen önemli...Yoksa işin zor...benden söylemesi...

Biz ne kadar modern birer aile olsak da ...Alışılagelmiş geleneklerimiz var bizim de...Örneğin sevgilinin annesine 'anne' babasına 'baba' demek gibi...

Herşekilde onlara kendi ailemize gösterdiğimiz saygıyı göstermek gibi...

Ben sevgilinin ailesini tanıdığım günden itibaren çok sevdim,çok yakın hissettim....Bu konuda fazlasıyla şanslıyım...Benzer ailelere sahibiz...Aynı mutfak kültürü,aynı aile düzeni,aynı kurallar aynı serbestlikler,aynı inançlar...

Bence mutlu bir evliliğin en önemli gerekliliklerinden biri de,yakın kültürlere sahip olmak...Her ne kadar insana farklılıklar cazip gelse de zamanla yorucu olmaya başlıyor benden söylemesi....Zamanında denedim,yaşadım,gördüm...Evlilik flört etmek kadar naif değil maalesef...

Sürekli olarak sabır göstermek,uyumlu olmaya çalışmak mümkün olmuyor...O nedenle işin formulü ; minimum ödün maksimum mutluluk bence...

Ne kadar yakın düşüncelere ve yaşam düzenine sahip olunursa,iş o kadar kolaylaşıyor...

Evet ödün vermemek gerek ama asla bencil ve anlayışsız da olmamak gerek...Eğer süt liman bir evlilik isteniyorsa....

Nişanlılık sürecine geri dönersek eğer,maddi ve manevi yaptırımları olan bir dönem...Herkesin akıl verdiği,fikir sunduğu ve talepkar olduğu bir dönem...

Örneğin mobilya seçerken yaşadığımız en komik ve tartışmalı anlar,Annelerin her koltuk ve yatağın altına baza istemesi,bizimse konfor ve görünüm açısından baza istemememizdi...
O renk olmaz toz gösterir,bu şekil olmaz altı silinemez öyle olmaz böyle olmaz ,uzayıp giden anne deneyimleri silsilesi...
Çözüm haklısın annecim deyip,mobilyacıyı tenhada kıstırıp kendi bildiğimizi yaptırmak oldu :)

Sonra nikah kutlaması kısmı...

Biz sevgiliyle sade ve yakın arkadaşlar ve akrabalarımızla birlikte yalnızca eğlenceye dayanan bir kutlama isterken,iki ailede eşin dostun olduğu büyük bir düğün istedi...
Elbette onlarda kendi arkadaşlarını,iş çevresinden yakınlarını vs çağırmak istediler ancak biz en güzel günümüzü öpücük makinesine dönüşmeden bol bol dans edip,içip eğlenerek geçirmek istedik...

Çözüm düğün maliyetlerini abartarak nikah ve düğünü ayırıp,kişi sayısını düşürüp,bizim için gereksiz kalabalığı
nikahta eleyip,düğün yemeğini 200 kişilik yakınlarla masa dolaşmadan öpüşüp koklaşmadan,dans ederek sahneye çıkıp,dans ederek final yaparak bitirdik...

Evlenecek arkadaşlara naçizane önerim kesin ve net şudur ki;

Asla senin ailen benim ailem konusuna girmeyin,ufak ufak kabul edin ki artık iki aileniz var ve iki ailede size eşit derecede yakın ve talepkar...

Kimseyi mutlu etmek için,altından kalkamayacağınız maliyetlere girmeyin,evlendikten sonra taksit öderken,mutlu etmeyi planladığınız kişiler kendi hayatlarına dönmüş olacaklar,o borçlar size kalacak...

Düğününüzü 'eş dost ne der' başlığında planlamayın,dünyanın en güzel düğününü de yapsanız kusur bulmak isteyenler nasılsa bulacaklardır,dünyanın en kötü düğününü de yapsanız sizinle eğlenmek isteyenler,eğlenecek ve çok keyif alacaklardır...

Evlilik hazırlıkları ne kadar yorucu olursa olsun,her anın tadını çıkarmaya bakın,neticede bir daha aynı heyecanlar yaşanamayacaktır..

Evlenmeden önce bol bol kendinize ve dostlarınıza vakit ayırın,çünkü evlendikten sonra o iş o kadar kolay olamayacaktır :))

evlilik deneyimlerim devam edecek a dostlar...Daha neler var anlatılacak...


Şimdilik selam ederim, huzurlarınızdan ayrılırken...




7 Aralık 2012 Cuma

hayat...

Hayat hayal etmek ve ümit etmek üzerine kurulu adeta...

Belki de ayakta kalmanın,yıkılmamanın hep mücadele edebilmenin sırrıdır bu...Hangimiz yıkılmadık bu hayatta,kim diyebilir ki altından kalkamayacağımı sandığım sıkıntı yaşamadım diye...Hangimiz bu defa tekrar ayağa kalkamam eskisi gibi mutlu olamam,bir daha öylesine içten kahkahalar atamam diye düşünmedi...

Hepimiz derin çıkmazlarda bulduk kendimizi...Belki bizim boyumuzu aşan sıkıntılar başkalarının ayak bileklerinden öteye geçmezdi...Ama bizim için derin,korkutucu ve dayanılmazdı...

Ve neticede hepimiz en büyük sıkıtıların içindeyken bile hepsinin geçeceğine ümit etmedik mi...

Herşey güzel olacak! demedik mi...

Son bir kuvvet çırpınıp,mücadele etmedik mi...

Hayat bir mücadele,en güllük gülistanlık halindeyken bile...

Anne karnından çıktığın anda başlıyor mücadelen...

Emmeye çalışıyorsun önce ,en büyük iç güdü hayatta kalma çünkü...Sonra emeklemeye, yürümeye, konuşmaya...
Okuma yazma öğrenmeye...
Meslek edinmeye...
İş bulup kendini geçindirmeye...
Bir sevgili bulmaya,ötesi yok işte sevmek bile bir mücadele...
Evlenip,barklanmaya,çoluk çocuk sahibi olmaya...
Onlara gelecek hazırlamaya...
Günü gelince yuvadan uçurmaya...
Torun torba sahibi olmaya...
Torunlarına bakmaya...

Hani doktor ilk doğduğunda popona vuruyor ya...işte o aslında mücadelenin başlama vuruşu, unutma!!!

29 Kasım 2012 Perşembe

babam...



Günlerdir aklım babamda...

Bu sabah uyandım...Ahmet Kaya'dan şarkılar mırıldanıyorum...Bir an önce ofise gelip,Fizy'den Ahmet Kaya şarkıları dinlemek istiyorum...

Ben babamı ne zaman özlesem,ben babama ne zaman kıyamasam ne zaman onunla ilgili bir burukluk olsa içimde Ahmet Kaya dinlemem gerekir adeta...

Belki onun Ahmet Kaya'yı çok sevmesindendir,belki bana Ahmet Kaya şarkılarını sevdiren babam olduğu içindir, belki de babamın gençlik yıllarını gözümde canlandırdığımda ;babamın bizi anadolu kavağına balık yemeye götürdüğü pazarlardan birinde onu keyifle arabasını kullanırken hep Ahmet Kaya dinlerken hatırladığımdandır...

Kimbilir...

Babamla aramda 25 yaş var yalnızca...Annemle 20 yaş...

Ben bebektim onlar çocuktu,ben çocuktum onlar genç,ben gençtim onlar henüz orta yaşlarının başında...

Öyle deli dolu bir adamdı ki babam,gencecik bir baba ama asla toy değil...O hep duvar gibi o hep dimdik...
Onun olduğu yerde herkes ona güvenir,büyüğü küçüğü farketmez...

Gözüpek,mert,dosdoğru kahraman gibi bir adam...

Çocuklarına biri ters baksa adamı parçalayacak kadar korumacı...Karısına saygısızlık yapılsa oraları darmadağın edecek kadar sahiplenici...Evine ekmek getirmek için kanının son damlasına kadar mücadele edecek kadar evin reisi...

Ama hep neşeli...
Dans ederken pantolonunu yırtacak kadar...Kendi kınasına gidebilmek için kadın kılığına girecek kadar,çocuklarıyla isim şehir oynayıp,bizi katılırcasına güldürecek kadar...

Fedakar; herşeyin en iyisini kendinden önce bize alacak kadar...

Kanser ilerliyor...Tüm çabalarımıza rağmen...Babamın vücudu delik deşik...20 kilo verdi...Eriyor gözümüzün önünde...Bu lanet hastalık onu eritip,bitiriyor...elimiz kolumuz bağlı...

İlaçlar hırpalıyor...sürekli midesi bulanıyor...yemek yiyemiyor...Artık tek başına giyinemiyor bile...

O kadar zor ki...

 O hep sapasağlam başımızda olacaktı...Öyle sanıyorduk hepimiz...Karanlık her günün aydınlığı ,ışığı 'O'ydu...Her zorlukta elimizden tutup kaldıran 'O'ydu...Her belaya kendini siper eden,hepimizi koruyup kollayan 'O'ydu...Evimizin neşesi 'O'ydu...Hepimizi şu hayatta en çok güldürebilen 'O'ydu...


ahh be babam,deseler ki bana bugün canından vazgeç,kalan bütün ömrün 'O'nundur...Bir dakika bile düşünmem , çünkü senin sonuna kadar hakkındır!








26 Kasım 2012 Pazartesi

Doğmamış Çocuğa Mektup...



Doğmamış çocuğuna mektuplar yazan kadınlar tanımıştım...Komik gelirdi bana hep...Manasız ve fazla duygusal...

Ben duygularıyla yaşayan biri olmadım olmayacaktım...en acıklı sahnelerde bile gülünecek bir şey bulur,ağlayan göz yaşı döken içlenen onca insana inat ben hep gülerdim...
Bencildim ben birazda,kimseyi kendimden çok sevemem derdim...Sevmezdim...
Fedakarlık yapma zorunluluğunu kabul etmezdim,istemediğim hiçbirşeyi bana kimse yaptıramaz derdim...Yapmazdım...
Hep hoyrattım...
Sinirlendiğimde fırtınalar kopartır,sağımı solumu dağıtır,ardımda bir enkaz bırakır çeker giderdim...Kimselere bağlanamazdım...

Çocuk sahibi olmak bana göre değil sanırdım,ben bu dünyaya gezmeye tozmaya hayatımı yaşamaya geldim der,tek bir gelecek planı dahi yapmazdım...

Ne eğitimim ne işim ne ilişkilerim ne de evliliklerim planlı olmadı benim...İstanbul'dan kaçmak istedim Bursa'ya gittim okumaya,okuduğum bölümü sevmedim başka işler yarattım kendime birini sevdim evlendim,sevmediğim gün ayrıldım tekrar aşık oldum tekrar sıkıldım tekrar sevdim tekrar ayrıldım ve tekrar evlendim...

Hiç birinde tek bir plan bile yapmadım...

Ama kadınların biyolojik saatlerinin olduğu sanırım çok doğru...

Son zamanlarda geceleri rüyamda seni görüyorum kuzucum...Doğmussun benim kucağıma vermişler seni...Nasılda güzelsin...Bakmaya doyamıyorum...Kucağımdan kimseler almasın istiyorum...

Gerçekte varolmayan birşeyi rüyalarımda bile nasıl bu kadar sevebildiğime kendim de inanamıyorum...ama eğer bir gün gerçekten benim olursan seni ne kadar çok seveceğimi adım gibi biliyorum...

Hadi bakalım miniğim...Müstakbel babacığınla ben şimdilerde sırf senin için çalışıyor,hayatımızı sana hazırlıyoruz...Sende yavaş yavaş hazırlan...




23 Kasım 2012 Cuma

4 yıl sonra elime değen ilk hamursun sen...



minik bir adam vesile oldu hamuru tekrar elime almama...

İki koli ekipanı dükkanı kapadığım gün kaldırmıştım evde gözümün göremeyeceği en ücra köşeye...İtiraf edeyim kırgındım çünkü...şansıma bahtıma talihime...yaşadığım büyük hayal kırıklığıydı hemde ilk defa...
Büyük umutlarla hayallerle açtığım cake make'e veda ediyordum ,gidip kendim bile boşaltamamıştım dükkanı o kadar kırgındım o kadar hırpalanmıştım...

O gün bıraktım hamura dokunmayı uzunca bir süre un bile görmek istemedi gözüm,sonra her zaman ki gibi unuttum kırgınlıklarımı... Zaten hiçbir zaman kinci olmayı başaramamıştım ki...

Ufak ufak evde kekler yapmaya başladım...Nasılda özlemiştim mutfağı saran şeker,tarçın kokusunu... Koskoca 4 yılın ardından dün ilk defa indirdim kolileri ,elime aldığım her ekipman içimi burktu...Özlemişim onları...

Mutafağa girdim...Tereyağı ,unu,pudra şekerini,nişastayı,yumurtayı,tarçını ve zencefili herbirini özlemle ekledim karıştırma kabına,eldiven giymedim çünkü ellerim hissetsin istedim hamurun içimi ısıtan yumuşaklığını...

Yoğurdum mis gibi tarçın kokunu içime çeke çeke...Burnumun direği sızlaya sızlaya...

Hamuru açtım,sevimli kalıplarımla kestim yağlı kağıt üzerine serdim,fırına verdim...Evin içi kokuyor...Cake Make...

Kurabiyeler soğudu...Şeker hamurunu aldım elime...O sert hamurun elimin ısısıyla yumuşamasını hatırladım...Kürdanın ucuyla boyayı ekledim boyanın beyazın içine karışmasını izledim...Mutfakta yaşadığım her anın tadını çıkardım...Çok eskilerden bir dosta kavuşmanın verdiği heyecanla sarıldım...

Sevgilim hep yanımda,hep tam destek sağolsun...

2 gece boyunca sabaha karşı 3,5 lara kadar kurabiye yaptık onunla,oturdu yanıma yamacıma aldı o da eline hamuru yoğurdu,boyadı açtı kesti yapıştırdı...

Benimle birlikte benim kadar emek harcadı...Bundan sonra arada böyle kurabiye pasta falan yapmaya karar verdik sevgiliyle...

Belki sipariş falan alır,evden ticarete dökeriz tekrardan kim bilir?




21 Kasım 2012 Çarşamba

nice 21 kasımlara...



2009 yılının kasım ayı başları...öylesine durgun miskin olduğum alışılagelmiş sonbahar hali ruhiyeSİ içindeydim...

hazirandan beri sürekli buluşma teklifleri eden bir delikanlı dışında konuştuğum görüştüğüm erkek yoktu... zira aşk acısı çekmekteydim...

her akşam salya sümük ağlayıp,en acıklı şarkıları dinleyip yalnızca yeşil elma yiyip en az 3 bira içmekteydim...

sonra bir gün, bu buluşma çabasındaki genç ikna ediverdi beni, sırf başımdan atma niyetiyle bir defa buluşayım bari dedirtti...

mis gibi güneşli bir kasım gününün akşamı seller götürmüştü İstanbul'u ,...21.11.2009...hiç unutmam o sel eşliğinde ilk kez buluştuğum gençle, alışık olduğum mekanlardan birinde her akşam evimde yaptığım gibi bira içmekteydim karşılıklı...

mekanın bahçesinde, tepemizde bir şemsiye, yanımızda yanan bir dış mekan sobası ,etrafımızda bir tek masa bile yok, herkes kaçışmış içeriye...

şemsiyenin sağından solundan şarıl şarıl sular akmakta, bense, bir kahve içer başımdan savarım dediğim gençle karşılıklı bira içip, muhabbetin dibine vurup, tavla atmaktaydım...

işte o gün ilk buluşmamızdı biricik kocacığımla...

iki kaynaşık gezenti bulmuş birbirini, bir kahveyle bırakırlar mı muhabbeti...o akşam diğer akşamları kovaladı,önce hoşlandık sonra sevdik sonra kocaman aşık olduk...3 ay sonra evlenmeye karar vermiştik bile...

o gün bugündür birlikteyiz her gün mutlaka...evlenmeden önce de evlendikten sonra da...biz bakkala bile birlikte giden bir çiftiz öylesine yapışık yılışık...ama seviyoruz hep dipdibe olmayı...nefeslerimizi yakınımızda hissetmeyi...

her sabah bu adamla evlendiğime şükrediyorum ben...her sabah aynı mutlulukla uyanıyorum...her iş gününün arkasından koşa koşa evime gidip ona kavuşmayı bekliyorum...
onunlayken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum...
onunlayken gittiğim yerden asla sıkılmıyorum...
onunlayken hep çok gülüp çok eğleniyorum...

canım sevgilim sen bu blogdan bihaber olsan da sana burdan milyonlarca kez teşekkür ediyorum

beni dünyanın en huzurlu insanı yaptığın için,
her sıkıntımda her zorlandığımda nerede olursan ol ilk sen koşup yanıma geldiğin için,
iyi günümde kötü günümde hep ellerimi sımsıkı tuttuğun için,
her akşam sofrayı hazırlayıp salatamızı yaptığın için,
rica etmeme bile gerek kalmadan kalkıp evi silip süpürebildiğin için,
hiç üşenmeden uykumu getirmek için bileğimi bazen saatlerce kaşıdığın için,
yaptığım her yemeği yediğin en güzel yemekmiş gibi karşıladığın için,
bütün şımarıklıklarıma katlanıp benimle şımarabildiğin için,
en pejmurde halimleyken bile bana kendimi dünya güzeli gibi hissettirdiğin için,

hiçbirşeyden gocunmadan yorulmadan kızmadan kırmadan yormadan sarıp sarmaladığın için...

iyi ki varsın sevgilim...
nice nice 21 kasımlara...

20 Kasım 2012 Salı

...

Zaman zaman diye başlayan cümleler eşliğinde tanışmıştık seninle...İki tereddüt yürek...Korkularımız,kaygılarımız önümüzde...büyük engel...
elele tutuşmalar adeta hayata rest...

Bembeyaz bir sayfa açılacak ya önümüze,inandığımız besbelli...

eninde sonunda veda edecek olsa da ellerimiz,şimdilik yüreğimiz birbirine denk...



19 Kasım 2012 Pazartesi

Durum Bildirimi...



Evveeet sevgili blog...

Yukarıdaki fotoğrafda gördüğün üzere 23.09.2012 tarihinde dilediğim gibi güneşli ve sıcacık bir sonbahar günü evlendik sevdiğimle...

Herşey hayal ettiğimden bile güzel oldu...Çok eğlendim çok keyif aldım...ayağımdaki yüksek topuklu ayakkabıya bile aldırış etmeden saatlerce gelinliğimle salındım dans ettim oynadım zıpladım...

Ertesi gün elbette ayaklarımın üzerine basamıyordum ama olsun...

Sonrasında gelenek olduğu üzere balayına gittik...Harika bir tatil geçirdik sevgiliyle...Kah romantik yemekler sohbetler ettik,kah çocuklar gibi havuz kaydıraklarında kayıp,ateri salonlarında vakit geçirdik...

Onca stresin ve yorgunluğun üzerine sıcacık güneşin altında sere serpe yatıp,sessizliği dinleyip kitap okuduğum saatlerin tadı bambaşkaydı ne yalan söyleyeyim...O huzuru anlatmanın imkanı yok...

Balayı bittikten sonra döndük evimize...Ve işte bir de bakmışım ki neredeyse 2 ay oluvermiş evleneli...

Durum bildirimi yapmak gerekirse...bu işi sandığımdan daha iyi kıvırıyoruz diyebilirim...Şimdiye kadar herhangi bir anlaşmazlık ya da tartışma yaşamadan geçinip gittik sevgiliyle...Gerçi misafir ağırlamaktan kavga edecek zaman bulamıyoruz o ayrı...

Evlilik nasıl gidiyor diye soruyor herkes...
Düşünüyorum...
Biz çalışan kadınların evlilikten anladığı pek de bir şey yok bence...Eski hayatımdan çok da farklı bir hayat yaşamıyorum şu an da...Sabahları kalkıp alelacele hazırlanıp kendimizi işlerimize atıyoruz...Akşama kadar evimi özleyerek geçirdiğim koca bir iş gününün arkasından saçlarımı diken diken eden bir trafik macerasından sonra evime ulaşıyorum...Ben yemek yapmaya koyuluyorum,sevgili sofrayı hazırlıyor,sohbet ederek yemeğimizi yiyoruz sonrasında masa topla bulaşıkları makineye yerleştir,mutfağı toparla derken kendimizi yine TV'nin başında buluyoruz...ama alışılagelmişin dışında biz dizi izlemiyoruz...

Evlendiğimizden beri yaptığımız en güzel şey bu sezon hiçbir dizi izlemiyor olmamız...Geçtiğimiz yıllarda bütünb ir hafta içimizi dizilere ayırdığımı fark ettikten sonra bu sezon dizi izlememeye karar verdik...İyi ki de vermişiz bu kararı...Hafta içi her akşam 1 dvd film izliyoruz mutlaka...

Film arkasından beyim futbol yorum porgramlarını ya da yarışma proglarını izliyor bende o esnada ikimize en güzelinden birer kahve yapıp elime kitabımı alıyorum,kah başım onun omzunda kah dizince yatıp yuvarlanıp kitap okuyorum...

Yani sonunda her akşam 1 film ve 50 sayfa kitap rutinime kavuşabildim...

İşte böyle gidiyor evlilik herkesin evliliğinden hiçbir farkı olmadan...Mutluyuz huzurluyoruz vesselam...




17 Eylül 2012 Pazartesi

Evliliğe 5 gün...

Ta taaaaamm...

Kaldı 5 gün...

Heyecan,stres,sıkıntı doruk noktasında...Mobilyacılarla başımız belada...

Hayatımızın en güzel günlerini stres içerisinde geçirmemize sebep olan nam-ı diğer Ali'yi öldürmeme az kaldı...Siz siz olun mobilyacılara mobilya gelmeden tek kuruş ödeme yapmayın bence...

Neyse bu sıkıntıların dışında...

Gelinliğim hazır; Akay gelinlikten hayalimdeki gelinliği aldım...Mutluyum...4,5 mt duvağımla kendi çapımda kraliyet gelini oldum o ayrı :)

Sevgilinin damatlığı Damat 'dan ...



Sonunda aile içindeki düğün krizi atlatıldı ve 130 kişilik en yakınlarla yapılacak kutlamada anlaşma sağlandı...Pek pek mutluyum... Bizbize 130 kişinin 65'inin gençlerden oluştuğu süper bir eğlence olacak hissediyorum...

Tahmin edersiniz ki kına gecesi yapmıyorum... Kınadan nefret ediyorum çünkü...20 kişilik bir kız grubuyla bekarlığa veda gecesi yapıyorum...Canlarım organize etti ve biliyorum ki çok güzel bir gece olacak...

Kuaförümü hala ayarlamadım :))en kötü kendim saçımı toplar kendim makyajımı yaparım...Sıkıntı yok...

Fotoğraf çekimi için dış mekan kullanılacak,fotoğrafçıyla anlaştık... Bir tek fotoğraflarda kullanacağımız süsler balonlar falanlar filanlar kaldı...

Perşembe günü bu yazın başından beri sabırsızlıkla beklediğim senelik iznime çıkıyorum...20 eylül den 8 ekime kadar yatıştayım...Hayat bana güzel...

Sevgilimle evi yerleştirirken,dolap silerken,avizeleri monte ederken, perdeleri monte ederken,akla gelebilecek her fırsatta çocuklar gibi kucaklaşıp,zıplıyoruz sevinçten...Allah mutluluğumuzu bozmasın...

Evimiz çok güzel oldu sevgili blog...Sabırsızlık had safhada...bir önce evlenip evimize kavuşmak istiyorum...Her akşam sevdiklerimizi ağırlamak,şarap geceleri,rakı balık akşamları,dvd,ps partileri yapmak istiyorum...

Bu defa hayal ettiğimden bile güzel bir evliliğimin olmasını istiyorum...Her sabah onunla uyandığım için şükretmek istiyorum...tüm sevdiklerimle çok güzel günler paylaşmak istiyorum...

2006 yılından beri çektiğim her sıkıntıyı bana unutturacak bir hayat istiyorum...Ve bu defa hepsini hakettiğimi düşünüyorum...


11 Temmuz 2012 Çarşamba

Evleniyoruz....Mutluyuz.....



Sevgili Blog;

Uzun zaman oldu sana uğramayalı dertleşmeyeli,sevinç mutluluk heyecan paylaşmayalı...Yoğundum elbet...Nefes nefese bir koşturmaca...Güzel heyecanlar...Bazen gereğinden fazla...Süreç sebebiyle yaşanan anlamsız gerginlikler, babacığımın hastalığı...Geçirdiği korkunç atak derken ben buralara uğrayamaz oldum işte böyle...

Genel olarak hayat güzel gidiyor,merak edenlere....Nikah tarihimizi aldık 23.09.2012...Hep yaz gelini olmak isterken,kaderde güz gelini olmak varmış... Kısmet...Ne yalan söyleyeyim gün almaya gittiğimiz gün ,bulabildiğimiz tarih nedeniyle ağlamaklı çıkmıştım nikah dairesinden...Ama şimdi gittikçe ısınmaya başladım 23 eylül'e... Dilerim şöyle bol güneşli ve sıcacık bir gün olur...Huzurla,mutlulukla her anın tadını çıkara çıkara EVET deriz sevdiğimle...

Evimiz için hazırlıklarımız tamamlandı neredeyse...Mobilyalarımızın bir kısmını hazır aldık,bir kısmını yaptırıyoruz...Ev tamamen benim zevkime göre döşeniyor diyebilirim...Sevgiliyle beğenilerimiz yakın olduğundan , o da memnun hayatından... Tabaklar çanaklar tencereler tavalar derken asıl işin mutfak gereçleri olduğunu hatırladım bir kez daha...Geriye kalanlar halılar ve perdeler...Bir de en keyifli kısmı evimizi süsleyecek aksesuarlar....

Gelinlik bakmaya gitmedim hala...Fazlalık gördüğüm bir kaç kilom var,onları da verirsem gidebilirim sonunda...21 temmuz 'da Vakko Wedding'den randevum var...Gidip altını üstüne getirmeyi,hemen hemen bütün gelinlikleri denemeyi düşünüyorum...Aslında gelinlik modelim belli sayılır...Vera Wang 'in bir modeli ve bir de Elie Saab'ın bir modeli...Görür görmez vuruldum iki gelinliğe de...Eğer üzerimde hayal ettiğim gibi dururlarsa,gelinlik işi de bitti sayılır...

Nikah şekeri ve davetiye kısmı...Düğün yemeğinin yapılacağı mekan netleştikten sonra...Düğün yemeği ile ilgili bir kaos var şu anda...Ben çok kalabalık bir davet istemezken...Sadece 1. derece akrabalarım ve en yakın arkadaşlarımla olmak isterken,aileler elbette bizim arkadaşlarımız ne olacak telaşında şimdiden... Eminim hemen hemen her gelin ve damatın yaşadığı en büyük kaosdur bu...Annemin arkadaşı bilmemkimler ne olacak kaosu....Hele iki tarafta ticaretle uğraşınca herkesi çağıralım desek bulacak 1000 kişiyi...Bütün düğünümü insanları öperek geçirmek istemiyorum...Orası net...Şu an aile içinde ki bu tartışmayı da aşabilirsek...Başka bir sıkıntımız kalmayacak evlilik hazırlıklarıyla ilgili...

Şimdilik durum budur...Özet geçmek gerekirse... Evleniyoruz....Mutluyuz..... :))




23 Nisan 2012 Pazartesi

Evleniyoruzzzz :)


Sevgili Blog;

Yine firardayım biliyorum...Ama öyle yoğunum ki bilemezsin...Hem sebebini öğrenince eminim sende beni affedeceksin...

Evlilik hazırlıklarına başladık sonunda...İki tembel sevgili,sallana sallana o yaz bu yaz derken 2012 yazında evlenmeye karar verdik...Ani bir hareketle de çalışmalara başladık...

Şu blog yazarın şu sıralar bir dekoratör bir iç mimar edasıyla dolaşıyor ortalarda,internetten indirdiğim bir mimari programla projeler falan çizmekteyim o derece :)

Modoko'da gezmediğim mağaza,görüşmediğim marangoz mobilyacı kalmadı sanırım...Ama ufak ufak evin dekorasyon işleri de bitmeye başladı...Emeğimin karşılığını alacak gibi görünüyorum...

Sevgilim bu hazırlıklar içerisinde bana eşlik etmekle yetinmekte :))Orayı şöyle yapalım dese ben hemen yüksek mimar edasıyla yok sevgilim o öyle olmaz böyle yapalım şeklinde kendisini ikna ediveriyorum...

İkinci evliliğim olacak bu bilenler bilir...

Ama ilkinden daha heyecanlı ve hevesliyim...Tüm aile şokta...

Çarşafımdan,bardağıma,mobilyadan perdeme,duvar kağıdına,duvar taşına herşeyi kendim seçiyorum,bizzat ben ilgileniyorum...İlk evliliğimde neredeyse umurumda değildi...Yemek takımımdan yatak odama kadar ailem seçmişti benim yerime...Uğraşamam ben demiştim o zamanlar...

Şimdilerde bir heves bir heyecan sorma gitsin...

Sevgili harıl harıl çalışmakta...Malum masrafımız çok :)Birde bedelli askerlik bedelimiz var ki o çok fena tam 30.000 Lira...Gece gündüz çalışıyor zavallım...Bazen iş yerinde yatıyor eve bile gelemiyor...Emeklerinin karşılığını alır inşallah...

Bizim gibi gezenti çift,masrafımız çok diye mümkün olduğunca evde takılmakta...Yemeğe çıkmalar,club'lere takılmalar,caddelerde tozmalar neredeyse bitti diyebilirim...Çula çaputa yatırdığımız onca paradan bahsetmiyorum bile,artık daha uygun daha outlet giyinmeye başladık...Ne de olsa herşey evimiz için evliliğimiz için...

Şikayetçi değiliz...

Çarşamba günü nikah günü almaya gidiyoruz...Hayırlısıyla...

Hala diyorum herşeyin hayırlısı diye...Hakkımızda hayırlısı olur inşallah...

Evet blogum mutluyum hemde fazlasıyla...Sevdiklerimle vakit geçiriyorum,babacığım tedavisi devam ediyor olsa da iyi ve hala sapasağlam başımızda...Dostlarımız var...İşimiz gücümüz en önemlisi sağlığımız...
Şanslı kullarız...Şükrediyorum bol bol...Tüm nimetler için...Ve diliyorum Allah'ım herkese gönlündekini versin,sevdikleriyle sağlıkla huzurla...

6 Mart 2012 Salı

30...


30 yaşıma girmeye 3 ay kaldı be blog...

Daha şimdiden hüznü sardı bünyemi...Hiçbirşey üzmüyorda beni şu 20'lere veda edecek olmak gerçekten çok üzücü...Ayrı bir havası var bence 20 li yaşların...Ayrı bir güzelliği...İnsanoğlu 20'li yaşlarında aymaya başlıyor hayatın düzenine...Uyanış oluyor resmen...

Benim yirmili yaşlarım öyle geçti belki de...

Üniversiteye girene kadar hayatla ilgili tek bir planım bile yoktu...Kaldı ki ÖSS'e bile çalışmamış,gönderildiğim iki dershaneden de devamsızlık yüzünden atılmış,tek bir test bile çözmemiştim ben...Veterinerliği seçmemin tek sebebi ise hayvanları seviyor olmamdı...20'li yaşlarımdan sonra açıldı gözüm...Ne istediğime nerede durmak istediğime nereye koşmak istediğime önce kimi istediğime sonra onu istemediğime hepsine ama hepsine 20'li yaşlarda karar verdim ben...

Hayatımla ilgili seçimleri hep 20'li yaşlarımda yaptım...En bencilce yaşadığım yıllardı o yıllar...Belki de ondan vazgeçmesi bu kadar zor...

20 olana kadar hep ailemin seçtikleri,uygun gördükleri vardı...Onların istediği okullar,dershaneler,evler, yazlıklar, tatiller kurallar ve kararlar...

Ne zaman ki ben 20 oldum işte o zaman dedim ki bu hayat benim hayatım...Kararları ben alırım...Veterinerlik yapmak istemediğime karar verdim...Yapmadım...İstediğim işi buldum,o yönde tekrar eğitim almaya başladım...İstediğim mesleği yaptım...Sevdiğim kişiyle birlikte olmak istedim...Evlendim...Sonrasında onunla olmak istemedim ve ayrıldım...Yalnız yaşamak istedim...Kendi evime çıktım...Hayatımda ilk defa birilerini üzmekten,kırmaktan,yormaktan korkmadan yalnızca kendim için yaşadım...

Şimdilerde 30 uma merdiven dayamış biri olarak,biliyorum ki bundan sonra hayat böylesine basit olmayacak...Bencilce kararlar alınamayacak...En basiti bir çocuğum olacak ve bütün hayatım ona adanacak...Onun uyku saati,yemek saati,okul günü,dershanesi,özel kursu bilmemnesi...

Bunaldım bu monotonluktan dedikten sonra hayatımı baştan aşağı değiştirecek cesaretim olmayacak...Çünkü kendimle birlikte ömrümün sonunana kadar taşıyacağım bir sorumluluk olacak...

Belki bunun için korkuyorum ben anne olmaktan...Yeniden evlenmekten...Yerleşik düzene geçmekten...
Belki de en çok bunun için nefret ediyorum,büyüyen bir canlı olmaktan...

5 Mart 2012 Pazartesi

Günler sonra...


Merhaba sevgili blogum ve merhaba sevgili dostlarım...

Uzunca bir ara verdim,fazlaca ihmal ettim blogumu biliyorum ama insanın içinden yazmak gelmeyince gelmiyor işte...

2012 keyfili geldi bana,uğurlu geldi...Allah bozmasın...Huzurun rehaveti çöktü sanırım üzerime...Konuşasım yazasım gelmedi pek...

Okudum bolca...İzledim...Dinledim...Gezdim...Dostlarla birlikte çok keyifli vakit geçirdim...Aileme olmadığı kadar fazla zaman ayırdım...Ve hepsinden önemlisi yeni bir hobi buldum kendime...Dikiş dikmeye başladım...

Güzel sanatlar mezunu bir annenin kızı olarak bunca yıldır hiç bir el sanatlarına meraklı olmayan ben,etrafımdan oldukça eleştiri alıyordum...Hiç annesinin kızı değil bu kız...Halbuki annesi ne kadar becerikli,yok ama bunun merakı yok...Maymun iştahlı canım bu,neye başlasa hemen sıkılıyor...gibi cümleleri işiterek büyüdüm ben :)

Sonunda mağazalarda hayalimdeki elbiseyi,eteği,bluzu bulamayan ben,kendim dikerim ben arkadaş diyerek başladım dikiş olayına...

Aile heyecanlandı tabi...Annem hemen bir dikiş makinesi almış bana...Cuma pazarından da tonla kumaş :))Şimdilerde akşamları en keyif aldığım şey,birşeyler tasarlayıp dikmek...Eee sevgili de tekstilci olunca...Fazla uzak kalamadım moda dünyasına :))

Yukarıda ki resim tek başıma diktiğim ilk elbise; etek uçları sevgilinin ellerinden öper tabi :))onları overlok yaptırsın diye sevgilinin iş yerine göndereceğim :))

Birazcık merakı olan herkese öneririm dikiş dikmeyi,inanılmaz keyifli,dinlenmek için birebir,kafanızı tamamen boşaltabileceğiniz bir faaliyet bence...Günde bir paket sigara içen ben,dikiş sayesinde yarım pakete düşürdüm,oyalanırken aklıma sigara bile gelmiyor faydalarını siz düşünün :))

İşte böyle sevgili dostlar...
Bloguma geri döndüm...Kimbilir belki bundan sonra arada sırada kendi diktiğim elbiseleri de paylaşırım sizinle buradan...

5 Ocak 2012 Perşembe

Dün sevgiliyle sohbet ederken 2 yıldır seni tanıyorum,her gün birlikteyiz ama "sevgilim bunu sever bunu sevmez bunu yapar bunu yapmaz" derken emin olabileceğim şey sayısı elimin parmaklarını geçmez dedi...

Kararsız değilsin ama çok değişkensin dedi...Bu hem dünyanın en yorucu şeyi hemde belki senin en çekici tarafın dedi...

Şaşırdım...Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim...
İyi bişey mi dedi kötü bişey mi onu da anlamadım zaten...

Sonra kendi kendimi tanıyıp tanımadığımı düşündüm...

Gerçekten haklı...

O kadar değişkenim ki...Sevdiklerim sevmediklerim, kıyafetlerim yediklerim içtiklerim ve tabiki ruh halim hep değişken...

Bir dönem tavuk ağzıma koymazken bir süre sonra her gün tavuk yiyebiliyorum mesela...
Ya da bir dönem topuklu ayakkabıdan nefret ederken bir dönem en sevdiğim ayakkabılarım topuklu olanlar olabiliyor...
Çok mutlu uyandığım bir sabahın ilerleyen saatlerinde kendimi buhranlarda bulabiliyorum adeta...

Sonra çok çabuk sinirlenip,kıyametleri kopartıp aniden hiçbişi olmamış gibi sakinleşebiliyorum...Asla kimseye kin beslemiyorum...

Bir dönem inanılmaz bir enerjiyle o organizasyondan ötekine koşarken,her gece dışarılarda sürterken ,bir dönem işten çıkıp sıcacık evimde battaniyemle pineklemekten başka bir şey istemiyorum...

Bazen ailevi ilişkilerimin suyunu çıkartırken bazen aylarca gitmediğim akrabalarım ve hatta annemle babamın evine iki hafta bile uğramadığım olabiliyor...

Değişkenlik gösteren o kadar çok şey barındırıyorum ki içimde,bazen düşünüyorumda sanki bir beden içinde 10'dan fazla ruh barındıyorum,o ruhlarla yaşıyorum...

Kıyafet değiştirircesine rahatlıkla o ruhlardan birini üzerime geçiriveriyorum...

Çok iyi niyetli çok fedakar çok sevgi dolu olabildiğim gibi çok agresif çok bencilde olabiliyorum...

Enteresan bir yaşam biçimi belki...

Ama bu halimle bile kendimi çok seviyorum :))

Değişmeyenlerim ise her daim;

Okumaktan vazgeçemiyorum,öyle ki kitap,gazete,dergi,blog...Mesela twitter'da bile yazmaktan çok okumaktan keyif alıyorum...Öyle ki yolda yürüken önünden geçtiğim bütün tabelaları,reklam afişlerini atlamadan okuyorum :))

Müzik dinlemekten inanılmaz keyif alıyorum...Evet müzik tarzlarım değişkenlik göstersede günümün her saatinde mutlaka müzik dinliyorum...Yıllarca ben kulağımda walkmen'le uyumuş insanım eyy 80'ler çocukları :))

Yemek yapmayı,mutfakta olmayı her zaman seviyorum...Yeni uydurmasyon tarifler hazırlamak en büyük keyfim...Hele de en son onları afiyetle yemek,yedirmek...Hiç değişmez aldığım keyif...

Eğlenmekten asla vazgeçmiyorum...Bunalımdayken bile kendimle dalga geçip eğlenebiliyorum,dışarı çıktığım gecelerde en az sanatçı kadar sahne performansı sergiliyorum öyle dans edip bu bad sesimle öyle bağıra çağıra şarkılar sölüyorum,evde battaniyemle pineklerken bile izlediğim dvd ile dinlediğim müzik ile mutlaka eğleniyorum...

Bir de sevmekten vazgeçmiyorum...Çok nefret bir insan olarak uyandığım bir günde bile;  herkesi ,herşeyi, hayatı, evimi, işimi, arabamı, dostlarımı, ailemi, kendimi ve sevgilimi sevmekten hiç ama hiç vazgeçmiyorum...

Ve bu da benden size şahane sesimle gelsin o zaman...

Haaaayaaattt seviiinceeee güzeeeeelll...
Seeviiinnceee tatttlııııı günlerrrrr....
Biiiiiiiiirrr kuşuuuuuuuu kelebeeeğiiii...
Birr taşı seeevinnn yeeeeeeeeeeeeeeteeeeeeeeeeerrrrr :)))))

Sevgilerle dostlarım :)

4 Ocak 2012 Çarşamba

Hoşgeldin sefa geldin...2012 :)


Bu sefer arayı baya açtım biliyorum suçluyum! sevgili blog :)

Üzerimde bir mutluluk rehaveti var sanırım...

2012 çok güzel başladı...Ve inanıyorum çok da güzel geçecek...Hayatımda ilk kez bir yıla böylesi anlamlar yüklüyorum hadi bakalım hayırlısı...

İnanıyorum bu yıl bizim yılımız olacak...

2012' ilk günü bana kırmızı çok şeker bir kız armağan etti...İlk arabamı satmamın üzerinden 2 yıl geçmişti...O kadar çok özlüyordum ki arabalı günlerimi...Alışkanlığım olmadığı için toplu taşıma araçlarını kullanamayan ben her ay 1000,00 TL'e yakın taksi parası ödediğimi farkedince,bu işe son vermem gerektiğini anladım...

Bir cesaret bu kırmızı bayanı aldım...Şimdi 36 ay kadar taksit ödeyecek de olsam...En azından artık kırmızı bir kızım var...

2012'nin baharında sevgili babam için umutla beklediğimiz o ilaç gelecek USA'den,babam o ilaçla hayata daha bir sımsıkı tutunacak...İnşallah...

2012'de sevgili, bedelli askerlikten faydalanacak ve bizim önümüzdeki en büyük sorun da ortadan kalkmış olacak...İnşallah...

2012'de sevgilimle evimiz için yepyeni eşyalar alacağız,yuvamızı hayal ettiğimizden bile güzel döşeyeceğiz...İnşallah

2012'nin sıcak bir yaz günü üzerimde gelinliğim,yüzümde kocaman gülümsemem,hayatım boyunca sevebileceğim sevgilimin ellerinden tutup,eveeeet diye bağıracağım sesimin yettiğince...Hayatımın en kıymetli imzasını atacağım...İnşallah...

2012 çok güzel başladın...Seni çok güzel karşıladık...Geri sayarken çok eğlendik...Çok güldük...Çok dans ettik...Sana hayatım boyunca hiçbir yıla yüklemediğim anlamlar yükledim...Hadi bakalım yüzümüzü kara çıkarma...