30 Kasım 2010 Salı

...wake up...wake up...



2010 yılı biterken düşünüyorum...

Acaba bitecek mi bir gün, saat alarmıyla güne başlama halleri...
Apar topar hazırlanıp,daha evime günaydın diyemeden kendimi kapı dışarı atma halleri...
İş yerinde ıvır zıvırla yapılan kahvaltı halleri...
Pazardan pazara peynir yiyebilme halleri....
Bütün gün bilgisayar başında hesap kitap işleri...
Dosyalar,evraklar,bankalar,kağıtlar,hesap makineleri
6 günümün tam 10 saati...

Acaba diyorum...
Acaba...
Bende bir gün iç huzuruyla çalışmaya mecbur olmadan...
Sabah alarm çalmadan tamamen kendi isteğimle uyanabilecek miyim?
Nazlana nazlana yatağımdan kalkıp yüzümü yıkayabilecek miyim?
Güzel bir müzik eşliğinde çayımı demleyip,sıcacık çayımla mükellef bir kahvaltı edebilecek miyim?
Bana ait koskocaman bir günü yaşayabilecek miyim?
Dilediğim kadar kitap okuyup,
Dilediğim hobi kurslarından en azından birine gidebilecek miyim?

Güneşli günlerde keyfime göre sahile inip,kulağımda mp3'üm iyot kokusunu içime çeke çeke  yürüyüşler yapabilecek miyim?
Deniz kenarında kumların üzerinde o salaş yerde çayımı yudumlayıp, elimde en sevdiğim kitabımı okuyabilecek miyim...
Tanıdık tanımadık herkese gülümseyecek enerjiyi toparlayabilecek miyim?

Dikişe merak sarıp, kumaşlarım önümde makasım elimde,anneciğim yanında söküp dikmeyi becerebilcek miyim?
Bütün t-shirtlerimi kesip biçip, kendim gibi t-shirtler giyebilecek miyim?

Şu dünyada yapmak istediklerim listesinden en azından 10-15 tanesini yapabilecek miyim?

Ahh be hayat...

Güzellikler getir hepimize...
Yeni yıl ile birlikte...

D.D.Y

29 Kasım 2010 Pazartesi

annelik mevzuusu...


İlginçtir bu annelik mevzuusu...

Ben şahsen çocukluğumdan beri pek ,çocuk sever biri olmadım nedense, kız arkadaşlarımla hiç evcilik oynamadım,bir evin annesi olmak istemedim ,o misyonu hiç benimseyemedim...
Bebekleri kucağında onları uyutan,yediren içiren,elinde fincanlarla misafir ağırlayan kız çocuklarından olamadım hiç...
Doktorculuktu benim en sevdiğim oyun...
Bekar yalnız yaşayan,kendini işine adamış...
Özgür...
Hatta evimizde bir bar vardı...O zamanlar modaydı heralde , her evde bir bar...İçleri çayla dolu viski şişeleri...
Kızları evde toplar barmaidcilik oynardım ben...Yine yalnız yaşayan...
Henüz ilkokul çağında olmama rağmen...

Gerçekten ne öncesinde ne sonrasında hiç aile kurma, evlenme,anne olma hayalleri kurmadım ben...İstanbul'da bir üniversite okuyabilecek olmama rağmen sırf yalnız yaşamak için Bursa'ya gittim Uludağ Üniversitesine...

Neyse işte bitirdim geldim ama hala anne olmaya hiç heves yok içimde ..Daha bir kaç yıl öncesine kadar en büyük korkumdu anne olmak...Bir bebek sahibi olmak...O sorumluluk...Sürekli ilgilenmek zorunda olduğum,sürekli düşünmek zorunda olduğum...Hemde kendimden önce düşünmek zorunda olduğum bir canlı...Ve bunun hayatım boyunca sürecek olması...Ürkütücüydü gerçekten...

Yavaş yavaş evlenmeye başladı arkadaşlarım, kimilerinin çocukları oldu...En büyük fobim çocuklu arkadaşlarımla buluşmak oldu uzunca bir süre... Ağlarlarsa... Acıkırlarsa... Huysuzlanırlarsa... Hastalanırlarsa...bla bla bla...

Ama yaş otuza yaklaştıkça...
Ne olduysa olsu...

Bu çocuk denilen şey nasıl büyütülüyor arkadaşlar...
Çok da zor değil heralde di mi kızlar...
Benimde elime yakışır aslındalar...

Şimdi bugün bir anda...
Nerden mi çıktı bu çocuk mevzuusu...
Bu pazar kahvaltıya gittik liseden arkadaşlarımızla...
Masada 6 kişiydik...
Ve biri sadece 7 aylık...
Minicik ayaklar...Minicik eller...Dünyayı keşfeme derdinde gözler...
Bir anne ve bir baba...
Hemde bizim yaşımızda...

Öyle keyif aldım ki Kerem'le oynamaktan...
Kokusunu içime çekmekten...
Minicik ellerini ellerimde hissetmekten...
O minicik ayaklara ayakkabı giydirmekten...
Biberonuyla su içirmekten...
Bir anneyi bebeğine aşkla bakarken izlemekten...
Bir babayı oğlunu göğsüne yatırırken görmekten...
Bir bebeği uyurken izlemekten...

Sevdiğimin omuzlarında gülücükler saçan bir bebek görmekten...
Sevdiğimin kucağıma bir bebek vermesinden...
Sevdiğimin kollarında bir bebek uyuturken izlemekten...

Ne çok yakıştı sana amcalık...
Ve eminim ne çok yakışacak bize ebeveynlik...

D.D.Y

26 Kasım 2010 Cuma

masabaşı hayalleri...


Evimde olsam şimdi...
Sıcacık...
Üzerimde en sevdiğim pijamalarım...
Sevgilinin kokusu sinmiş en sevdiğim battaniyem...
Elimde mis gibi kokulu sıcak çikolatam...
Orkidemle bakışsak şöyle kaçamak kaçamak...

Sonra dvd'lerimi karıştırsam...
İzlemeye doyamadıklarımdan birini seçsem
mesela NOTEBOOK...
Romantik olsa film şöyle bolca...
Aşka doyursa,doysam...
Sevgiliyi daha da bi özlesem...

Filmin huzuruyla keyifli bir uykuya dalsam ...
Uyuklasam...
Bolca sessizlikle...
Güzel rüyalar görsem...
Evimin huzurunu bolca içime çeksem...

Hayat bu desem...

Sonra uyansam...
Dinginleşmiş,dinlenmiş...
Sıcacık banyoma girsem...
Müzik çalsa odadan...
En ideal ses tonuyla doldursa banyoyu müziğin ahengi...

Köpük köpük yıkansam...
Atsam birikmiş yorgunluğumu...

Giyinsem sonra en sevdiğim cicilerimi...
Saçlarımla oynasam...
Süzüle süzüle makyajımı yapsam...
Daha da bi özlesem sevgiliyi...

En sevdiğim cicilerimle...
En sevdiğim dinlenmiş,keyifli halimle...
Hazırlasam şöyle romantik bir sofra...
Ortaya da bir mum yakışır ya  bu akşama...

Kapı çalsa sonra heyecanla...
O gelse...
Yıllardır görüşmüyormuşcasına sarılsam boynuna...
Atlasam kucağına...
Gözlerini kapattırsam mesela...
En sevdiğimiz yemekler...
En sevdiğimiz kırmızı şarap...

Fonda en sevdiğimiz şarkı...

Şükretsek yine iyi ki birbirimizi bulmuşuz diye...

D.D.Y

23 Kasım 2010 Salı

eyy sevgili sevdiğinden mektup var...





Bir yıl oldu sen hayatımın tam da ortasına gireli...
Kalbimin en güzel yerinde , kendine yer edineli...

Parçalanmışlığın ortasında çıkıverdin karşıma...
Etrafımdaki kalabalığa aldırmadan...

Öyle de bir güzel sarıp sarmaladın ki hani...
Nasıl görmezden gelinir ki böyle bi sevgi...

Nasıl sevilmez ki böyle bir sevgili...

Bazen sana sebebsiz bakarken buluyorum kendimi...
Hayran hayran izlerken tüm çizgilerini...
İnanır mısın ezberledim yüzünün her bir karesini...

Biricik sevgili...
Hayatıma kattığın büyük anlam için...
Her sabah hiç üşenmeden çektiğin günaydın mesajları için...
Her sabah mutlaka ilk senin sesini duyabildiğim için...
Her yanımda istediğimde seni yakınımda bulduğum için...
Kendimi her an yanında güvende hissettirdiğin için...
Beni benden daha çok düşündüğün için...
Samimiyetsiz tek bir sözün söylemin olmadığı için...
Ne kadar üzgün kızgın olsamda beni kahkahalara boğabildiğin için...
Seni bu kadar çok sevmeme izin verdiğin için...
Hayatımda ilk kez birine ait olduğumu hissettirdiğin için...
Sımsıkı sarılıp,öpücüklere boğduğun için...
Sevilmenin ne olduğunu sonuna kadar hissettirdiğin için...
Benimle bir ömrü paylaşmayı arzu ettiğin için...
Ve herşeyden önemlisi sana sen olduğun için çok ama çok aşığım...

Birinci yılımız kutlu olsun sevgili...
Allah bize birlikte daha nice yıllar kutlamayı nasip etsin...
Hep böyle severek birbirimizi ,hep böyle mutlu, hep huzurlu, hep sağlıklı ve hep geleceğe umut dolu...

D.D.Y

22 Kasım 2010 Pazartesi

yeşildir huzur veren...sevdiklerindir seni mutlu eden...


Doyamadım tatile...
Öyle keyifli geçti ki...
Sevdikleriyle olunca insan yer mekan farketmiyormuş onu anladım..
Koskocaman bir arazinin ortasında tv yok,cep tel.bir çekiyor bi çekmiyor,teknolojiden neredeyse tamamen yoksun...
Yemyeşil ama alabildiğine...
Hayvan kokusu etrafı sarmış...
İnsana kendini onların dünyasında hissettiren...

Buzağılar henüz 5 günlük en büyüğü 1 aylık...
Köpekler...
Çocuklar...
Akrabalar...
Kuzenler...
Gençler...
Bastonlu yaşlılar...
Herbiri en sevilenlerden...
Ve tabiki sevgili...

Ne kadar eğlendik..
Ne kadar güldük..
Ne kadar koştuk..
Ne kadar yorulduk..
Ne kadar mutluyduk tarifi yok...

Hele birde çok yorulmuş çok acıkmış çok eğlenmiş 36 kişi hepbirlikte yemeğin başında toplanması...
Plastik tabaklarda en güzel yemeklere yumulması...
Plastik bardaklarda çay içip...
Ev baklavalarını şekerimiz tavan yapana kadar yenilip bitirilmesi...

Yakılan ateş etrafında ısınmaya çalışıp,muhabbetin en güzeli...
Büyüklerin çocukluk hikayeleri...
Hepimizin yaramazlık deneyimleri...
Birbirine karışan kocaman kahkahalar...

Tv mi yok ! Cep tel'i mi çekmiyor ! Doğalgaz mı yok! Konforlu koltuklar mı yok!Porselen tabaklar , ince belli bardaklar mı yok ...aman ne gam...

Etrafımızda dolaşan sevimli hayvancıklar var ya...
Elimizde topumuz...
Alabildiğine çim sahamız var ya...
İnekden yeni sağılmış mis gibi sütümüz...
En doğalından kavurmamız...
Mis gibi tereyağ kokulu pilavımız...
Ev baklavamız...
Ve içimizi ısıtan sıcacık çayımız var ya...
Sevdiklerim var ya...
Tadına doyulmaz muhabbetler var ya...
Hepimizin yüzünde kocaman gülümseme var ya...

Yeter de artmaz mı Allah aşkına ...

10 Kasım 2010 Çarşamba

atam...


öyle çok hissediliyor ki yokluğun...
bir halini görsen ardında bıraktığın toplumun...
düzendeki başıbozukluğun...

diyemiyoruz artık sen rahat uyu...
biliyoruz rahat vermezler...
vermiyorlar...vermeyecekler...

hak ile hukuk ile elimizden geleni yapıyoruz inan...
ama öyle insanlar ,öyle büyük düşmanlar ki başedemediklerimiz

bizler senin izinden gelenleriz..
hakka hukuka inananlardanız...

bizler bilmeyiz hileyi hurdayı...
yalanı dolanı...
dini, imanı kullanmayı...
Allah'ın adını yalanlar dolanlar ile anmayı...

ama bil ki...
bu vatanın bir karış toprağı için
canını vermeye hazır...
sana hakkını ödemeyi bekleyen
binlerce insandan biriyim bende...

okullarda kaldırılsa da andımız,istiklal marşımız...
yüreğiyle inananlardanım bende...

 Ve bilirim ki en önemli vazifem, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğum kudret, damarlarımdaki asil kanda mevcuttur!

Huzurla uyuyabilmen ümidiyle...
D.D.Y

8 Kasım 2010 Pazartesi

?akvaryum?okyanus?


Akvaryum içindeki balıklar gibiyiz aslında...
Önümüzde bitmek bilmeyen bir dünya var sanıyoruz çoğu zaman...
Ömrü  uzun sanıp,yolları bitmez sanıyoruz...
"Şu koca dünya da "diye ağız dolusu laflar ediyoruz...

Ediyoruz etmesine de bazen o koca dünyalar dar gelmiyor mu herbirimize...
Denizlerimize sığmayıp taşmıyor muyuz...

Cumartesi günü arkadaşlarımızlaydık yine,bol sohbet ,bol anılar, bol kahkaha...
Ve beni yine düşüncelere gark eden cümleler...

Bazen kendimi iki kişi gibi hissederken buluveriyorum,içimde kendim kadar ciddiye aldığım biri daha var sanki...
Sohbetler içindeyken akıp giden bir cümle,kimselerin dikkatini çekmeyen bir söz, ben ve içimdeki kimliği belirsiz kişi arasında saatlerce tartışılıyor...Sohbet içimden geçen cümleler içinde geçiyor.
Yakın arkadaşlarım anlar gözlerimden,içeride bir hesaplaşma olduğunu.gülerler hatta...o kimlik bölünmesi hallerime...
Bu hafta sonu da şu 509.200.000.000.000 m2 lik koskacaman Dünya'da yaşadığımız küçücük hayatlarımız çekti dikkatimi...
Ben "sevdiğim"i yıllar sonra buldum...
Ama hep yanımda yakınımda olmasına rağmen...

Mahallede beraber büyüdüğüm bir arkadaşım,sevdiğimin ortaokul lise'den sınıf arkadaşı...
En yakın arkadaşım sevdiğimin kuzeninin en yakın arkadaşı...
Ve biz sevdiğimle aynı mahallede oturmuş...
Aynı cafelere takılmış..
Ve hatta aynı lisede okumuşken...
28 yaşıma kadar onunla hiç tanışamamış olmam...
Ne dersiniz?
Şimdi bu dünya bir akvaryum mu yoksa  uçsuz bucaksız bir okyanus mu?

D.D.Y

4 Kasım 2010 Perşembe

Farkındalık...

Son zamanlarda ne kadar hızlı geçiyor zaman...
Hatta arkadaşlarımızla aramızda esprisini yapıyoruz pazartesi bitti mi haftayı bitirdik diye...
Her cumartesi akşamı daha dün berabermişçesine kaldığımız yerden devam ediyoruz sohbetlere...
Oysa aradan 7 gün geçmiş...
Peki nasıl geçti
Ne yaptık
Ne ettik
Boş...

Aynı işte...
Birbirini tekrarlayan günler...

Şimdi farkındalık yaşlarındayız sanırım...
Sohbetlerimizde hep farkettiklerimiz...

Zamanın nasıl da hızlı geçtiği...
Ömür dediğin uzunca sandığımız yolun kısa kestirmelerle çarçabuk biteceği...
Annelerimizin her öğüdünün gerçek olduğu...
Babalarımızın hayat mücadelelerinin gerçek zorluğu...
Şanslı çocukluklar yaşamış olduğumuz...
Sorumluluk almanın haklı yorgunluğu...

Bunun gibi yüzlerce farkediş...

Hep duyduğumuz , çoğu zaman çok uzaklardan değil bir jenerasyon büyüklerimizden duyduklarımız...
Bize çok değil 5 yıl öncesine kadar faso fiso gelen...
Laf kalabalığı sandığımız...

Tüm deneyimler...
Anlatılan tüm gerçeklikler...
Şimdilerde karşımızda olağanca gerçekliğiyle duruyor...

Ve daha dün gülüp geçtiğimiz büyük sözleri şimdi bizlerin ağzında,gözlerimizde ki şaşkınlık ve korkuyla...

Anneme benzemeye başladığımı farkediyorum mesela...
Onun gibi konuştuğumu...
Onun gibi oturduğumu...
Onun gibi düşündüğümü...
Onun gibi yürüdüğümü
ve hatta yavaş yavaş onun gibi yaşamaya adapte olduğumu...

Babama benzemeye başladığımı farkediyorum mesela...
Onun gibi güldüğümü...
Onun gibi bağırdığımı...
Onun gibi fevri olduğumu...
Onun gibi değer yargılarım olduğunu...

Oysa çok değil...
5 yıl öncesi dün gibi...

Beni anlamıyorsunuz diye çığlıklar attığım...
Ben sizin gibi olmayacağım diye isyanlarım...
Ben başka biriyim bunu anlayın yalvarmalarım...
Belki bazen küçümseyerek "siz ne anlarsınız" tavırlarım...
Sizin gittiğiniz yerlere gitmem ben takıntılarım...

Dün gibi...

Şimdilerde ise en çok kurduğum cümleler...

Dilerim babam gibi bir adamla evlenirim...
Dilerim annem gibi bir anne olabilirim...
Dilerim onların kurduğu hayatın ondabirini ben kurabilirim...
Dilerim onların bildiklerinin yarısını öğrenebilirim...
Dilerim sahip olduklarının yarısına sahip olabilirim...

Büyümek bu sanırım...

Anneni daha çok özlemek...
Babana daha çok güvenmek...
Ve hep onlara özenmek...

D.D.Y

1 Kasım 2010 Pazartesi

mutlusun...mutluyum...mutluyuz...

Yine ne keyifli ne dopdolu bir haftasonuydu...
Dostlarınla olmanın verdiği keyifli huzurdu...
Hele can dostlarından birinin gelin oluşu...

Özz'üm evlendi...Prenses gibi bir gelin olmuştu...15 yıllık arkadaşım...Ona gelinlik içinde baktığımda öylesine karmaşık duygular geçti ki içimden...
Daha dün gibi okul koridorlarında koşuşmalar...
Daha dün gibi ilk aşklar ilk heyecanlar ve birlikte paylaşılanlar...
Daha dün gibi okuldan sonra eve gidip,bütün gün birlikte değilmişçesine telefonda saatlerce konuşmalar...
Ufacık önemsiz mevzuları dünyanın gizi gibi anlamlandırmaya çalışmalar...
Daha dün gibi sınıftan atılmalar,uyarılar almalar...
Cezalar cezalandırılmalar...
Dün gibi mezuniyete telaşlar...
Sonra üniversite maceraları...
Sonra ilk iş günleri...
İlk istifa dertleşmeleri...
Omuzlarımızda ağlamalar,gözlerimizin içinden kahkahalar...
Nasıl geçtiğini anlayamadığım 15 yıl bir çırpıda geçti gözlerimden...

Onu gelinlikle görmek...Onu öylesine mutlu görmek...Onun için yüreğimin içinden dualar etmek...
O an anladım ki kardeş olmak için bazen kanbağına gerek kalmıyor...
Birlikte büyümen çoğu zaman yetiyor...
Canım kardeşim,güzeller güzeli prensesim...
Her şeyin en iyisini en güzeli hakeden iyilik meleğim...
Dilerim hayatının sonununa kadar çok mutlu olursun,seni gerçekten hakeden sevdiğinle dillere destan bir ömrün olsun...Dilerim hep yanımda , yakınımda olursun...
D.D.Y