29 Kasım 2012 Perşembe

babam...



Günlerdir aklım babamda...

Bu sabah uyandım...Ahmet Kaya'dan şarkılar mırıldanıyorum...Bir an önce ofise gelip,Fizy'den Ahmet Kaya şarkıları dinlemek istiyorum...

Ben babamı ne zaman özlesem,ben babama ne zaman kıyamasam ne zaman onunla ilgili bir burukluk olsa içimde Ahmet Kaya dinlemem gerekir adeta...

Belki onun Ahmet Kaya'yı çok sevmesindendir,belki bana Ahmet Kaya şarkılarını sevdiren babam olduğu içindir, belki de babamın gençlik yıllarını gözümde canlandırdığımda ;babamın bizi anadolu kavağına balık yemeye götürdüğü pazarlardan birinde onu keyifle arabasını kullanırken hep Ahmet Kaya dinlerken hatırladığımdandır...

Kimbilir...

Babamla aramda 25 yaş var yalnızca...Annemle 20 yaş...

Ben bebektim onlar çocuktu,ben çocuktum onlar genç,ben gençtim onlar henüz orta yaşlarının başında...

Öyle deli dolu bir adamdı ki babam,gencecik bir baba ama asla toy değil...O hep duvar gibi o hep dimdik...
Onun olduğu yerde herkes ona güvenir,büyüğü küçüğü farketmez...

Gözüpek,mert,dosdoğru kahraman gibi bir adam...

Çocuklarına biri ters baksa adamı parçalayacak kadar korumacı...Karısına saygısızlık yapılsa oraları darmadağın edecek kadar sahiplenici...Evine ekmek getirmek için kanının son damlasına kadar mücadele edecek kadar evin reisi...

Ama hep neşeli...
Dans ederken pantolonunu yırtacak kadar...Kendi kınasına gidebilmek için kadın kılığına girecek kadar,çocuklarıyla isim şehir oynayıp,bizi katılırcasına güldürecek kadar...

Fedakar; herşeyin en iyisini kendinden önce bize alacak kadar...

Kanser ilerliyor...Tüm çabalarımıza rağmen...Babamın vücudu delik deşik...20 kilo verdi...Eriyor gözümüzün önünde...Bu lanet hastalık onu eritip,bitiriyor...elimiz kolumuz bağlı...

İlaçlar hırpalıyor...sürekli midesi bulanıyor...yemek yiyemiyor...Artık tek başına giyinemiyor bile...

O kadar zor ki...

 O hep sapasağlam başımızda olacaktı...Öyle sanıyorduk hepimiz...Karanlık her günün aydınlığı ,ışığı 'O'ydu...Her zorlukta elimizden tutup kaldıran 'O'ydu...Her belaya kendini siper eden,hepimizi koruyup kollayan 'O'ydu...Evimizin neşesi 'O'ydu...Hepimizi şu hayatta en çok güldürebilen 'O'ydu...


ahh be babam,deseler ki bana bugün canından vazgeç,kalan bütün ömrün 'O'nundur...Bir dakika bile düşünmem , çünkü senin sonuna kadar hakkındır!








26 Kasım 2012 Pazartesi

Doğmamış Çocuğa Mektup...



Doğmamış çocuğuna mektuplar yazan kadınlar tanımıştım...Komik gelirdi bana hep...Manasız ve fazla duygusal...

Ben duygularıyla yaşayan biri olmadım olmayacaktım...en acıklı sahnelerde bile gülünecek bir şey bulur,ağlayan göz yaşı döken içlenen onca insana inat ben hep gülerdim...
Bencildim ben birazda,kimseyi kendimden çok sevemem derdim...Sevmezdim...
Fedakarlık yapma zorunluluğunu kabul etmezdim,istemediğim hiçbirşeyi bana kimse yaptıramaz derdim...Yapmazdım...
Hep hoyrattım...
Sinirlendiğimde fırtınalar kopartır,sağımı solumu dağıtır,ardımda bir enkaz bırakır çeker giderdim...Kimselere bağlanamazdım...

Çocuk sahibi olmak bana göre değil sanırdım,ben bu dünyaya gezmeye tozmaya hayatımı yaşamaya geldim der,tek bir gelecek planı dahi yapmazdım...

Ne eğitimim ne işim ne ilişkilerim ne de evliliklerim planlı olmadı benim...İstanbul'dan kaçmak istedim Bursa'ya gittim okumaya,okuduğum bölümü sevmedim başka işler yarattım kendime birini sevdim evlendim,sevmediğim gün ayrıldım tekrar aşık oldum tekrar sıkıldım tekrar sevdim tekrar ayrıldım ve tekrar evlendim...

Hiç birinde tek bir plan bile yapmadım...

Ama kadınların biyolojik saatlerinin olduğu sanırım çok doğru...

Son zamanlarda geceleri rüyamda seni görüyorum kuzucum...Doğmussun benim kucağıma vermişler seni...Nasılda güzelsin...Bakmaya doyamıyorum...Kucağımdan kimseler almasın istiyorum...

Gerçekte varolmayan birşeyi rüyalarımda bile nasıl bu kadar sevebildiğime kendim de inanamıyorum...ama eğer bir gün gerçekten benim olursan seni ne kadar çok seveceğimi adım gibi biliyorum...

Hadi bakalım miniğim...Müstakbel babacığınla ben şimdilerde sırf senin için çalışıyor,hayatımızı sana hazırlıyoruz...Sende yavaş yavaş hazırlan...




23 Kasım 2012 Cuma

4 yıl sonra elime değen ilk hamursun sen...



minik bir adam vesile oldu hamuru tekrar elime almama...

İki koli ekipanı dükkanı kapadığım gün kaldırmıştım evde gözümün göremeyeceği en ücra köşeye...İtiraf edeyim kırgındım çünkü...şansıma bahtıma talihime...yaşadığım büyük hayal kırıklığıydı hemde ilk defa...
Büyük umutlarla hayallerle açtığım cake make'e veda ediyordum ,gidip kendim bile boşaltamamıştım dükkanı o kadar kırgındım o kadar hırpalanmıştım...

O gün bıraktım hamura dokunmayı uzunca bir süre un bile görmek istemedi gözüm,sonra her zaman ki gibi unuttum kırgınlıklarımı... Zaten hiçbir zaman kinci olmayı başaramamıştım ki...

Ufak ufak evde kekler yapmaya başladım...Nasılda özlemiştim mutfağı saran şeker,tarçın kokusunu... Koskoca 4 yılın ardından dün ilk defa indirdim kolileri ,elime aldığım her ekipman içimi burktu...Özlemişim onları...

Mutafağa girdim...Tereyağı ,unu,pudra şekerini,nişastayı,yumurtayı,tarçını ve zencefili herbirini özlemle ekledim karıştırma kabına,eldiven giymedim çünkü ellerim hissetsin istedim hamurun içimi ısıtan yumuşaklığını...

Yoğurdum mis gibi tarçın kokunu içime çeke çeke...Burnumun direği sızlaya sızlaya...

Hamuru açtım,sevimli kalıplarımla kestim yağlı kağıt üzerine serdim,fırına verdim...Evin içi kokuyor...Cake Make...

Kurabiyeler soğudu...Şeker hamurunu aldım elime...O sert hamurun elimin ısısıyla yumuşamasını hatırladım...Kürdanın ucuyla boyayı ekledim boyanın beyazın içine karışmasını izledim...Mutfakta yaşadığım her anın tadını çıkardım...Çok eskilerden bir dosta kavuşmanın verdiği heyecanla sarıldım...

Sevgilim hep yanımda,hep tam destek sağolsun...

2 gece boyunca sabaha karşı 3,5 lara kadar kurabiye yaptık onunla,oturdu yanıma yamacıma aldı o da eline hamuru yoğurdu,boyadı açtı kesti yapıştırdı...

Benimle birlikte benim kadar emek harcadı...Bundan sonra arada böyle kurabiye pasta falan yapmaya karar verdik sevgiliyle...

Belki sipariş falan alır,evden ticarete dökeriz tekrardan kim bilir?




21 Kasım 2012 Çarşamba

nice 21 kasımlara...



2009 yılının kasım ayı başları...öylesine durgun miskin olduğum alışılagelmiş sonbahar hali ruhiyeSİ içindeydim...

hazirandan beri sürekli buluşma teklifleri eden bir delikanlı dışında konuştuğum görüştüğüm erkek yoktu... zira aşk acısı çekmekteydim...

her akşam salya sümük ağlayıp,en acıklı şarkıları dinleyip yalnızca yeşil elma yiyip en az 3 bira içmekteydim...

sonra bir gün, bu buluşma çabasındaki genç ikna ediverdi beni, sırf başımdan atma niyetiyle bir defa buluşayım bari dedirtti...

mis gibi güneşli bir kasım gününün akşamı seller götürmüştü İstanbul'u ,...21.11.2009...hiç unutmam o sel eşliğinde ilk kez buluştuğum gençle, alışık olduğum mekanlardan birinde her akşam evimde yaptığım gibi bira içmekteydim karşılıklı...

mekanın bahçesinde, tepemizde bir şemsiye, yanımızda yanan bir dış mekan sobası ,etrafımızda bir tek masa bile yok, herkes kaçışmış içeriye...

şemsiyenin sağından solundan şarıl şarıl sular akmakta, bense, bir kahve içer başımdan savarım dediğim gençle karşılıklı bira içip, muhabbetin dibine vurup, tavla atmaktaydım...

işte o gün ilk buluşmamızdı biricik kocacığımla...

iki kaynaşık gezenti bulmuş birbirini, bir kahveyle bırakırlar mı muhabbeti...o akşam diğer akşamları kovaladı,önce hoşlandık sonra sevdik sonra kocaman aşık olduk...3 ay sonra evlenmeye karar vermiştik bile...

o gün bugündür birlikteyiz her gün mutlaka...evlenmeden önce de evlendikten sonra da...biz bakkala bile birlikte giden bir çiftiz öylesine yapışık yılışık...ama seviyoruz hep dipdibe olmayı...nefeslerimizi yakınımızda hissetmeyi...

her sabah bu adamla evlendiğime şükrediyorum ben...her sabah aynı mutlulukla uyanıyorum...her iş gününün arkasından koşa koşa evime gidip ona kavuşmayı bekliyorum...
onunlayken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum...
onunlayken gittiğim yerden asla sıkılmıyorum...
onunlayken hep çok gülüp çok eğleniyorum...

canım sevgilim sen bu blogdan bihaber olsan da sana burdan milyonlarca kez teşekkür ediyorum

beni dünyanın en huzurlu insanı yaptığın için,
her sıkıntımda her zorlandığımda nerede olursan ol ilk sen koşup yanıma geldiğin için,
iyi günümde kötü günümde hep ellerimi sımsıkı tuttuğun için,
her akşam sofrayı hazırlayıp salatamızı yaptığın için,
rica etmeme bile gerek kalmadan kalkıp evi silip süpürebildiğin için,
hiç üşenmeden uykumu getirmek için bileğimi bazen saatlerce kaşıdığın için,
yaptığım her yemeği yediğin en güzel yemekmiş gibi karşıladığın için,
bütün şımarıklıklarıma katlanıp benimle şımarabildiğin için,
en pejmurde halimleyken bile bana kendimi dünya güzeli gibi hissettirdiğin için,

hiçbirşeyden gocunmadan yorulmadan kızmadan kırmadan yormadan sarıp sarmaladığın için...

iyi ki varsın sevgilim...
nice nice 21 kasımlara...

20 Kasım 2012 Salı

...

Zaman zaman diye başlayan cümleler eşliğinde tanışmıştık seninle...İki tereddüt yürek...Korkularımız,kaygılarımız önümüzde...büyük engel...
elele tutuşmalar adeta hayata rest...

Bembeyaz bir sayfa açılacak ya önümüze,inandığımız besbelli...

eninde sonunda veda edecek olsa da ellerimiz,şimdilik yüreğimiz birbirine denk...



19 Kasım 2012 Pazartesi

Durum Bildirimi...



Evveeet sevgili blog...

Yukarıdaki fotoğrafda gördüğün üzere 23.09.2012 tarihinde dilediğim gibi güneşli ve sıcacık bir sonbahar günü evlendik sevdiğimle...

Herşey hayal ettiğimden bile güzel oldu...Çok eğlendim çok keyif aldım...ayağımdaki yüksek topuklu ayakkabıya bile aldırış etmeden saatlerce gelinliğimle salındım dans ettim oynadım zıpladım...

Ertesi gün elbette ayaklarımın üzerine basamıyordum ama olsun...

Sonrasında gelenek olduğu üzere balayına gittik...Harika bir tatil geçirdik sevgiliyle...Kah romantik yemekler sohbetler ettik,kah çocuklar gibi havuz kaydıraklarında kayıp,ateri salonlarında vakit geçirdik...

Onca stresin ve yorgunluğun üzerine sıcacık güneşin altında sere serpe yatıp,sessizliği dinleyip kitap okuduğum saatlerin tadı bambaşkaydı ne yalan söyleyeyim...O huzuru anlatmanın imkanı yok...

Balayı bittikten sonra döndük evimize...Ve işte bir de bakmışım ki neredeyse 2 ay oluvermiş evleneli...

Durum bildirimi yapmak gerekirse...bu işi sandığımdan daha iyi kıvırıyoruz diyebilirim...Şimdiye kadar herhangi bir anlaşmazlık ya da tartışma yaşamadan geçinip gittik sevgiliyle...Gerçi misafir ağırlamaktan kavga edecek zaman bulamıyoruz o ayrı...

Evlilik nasıl gidiyor diye soruyor herkes...
Düşünüyorum...
Biz çalışan kadınların evlilikten anladığı pek de bir şey yok bence...Eski hayatımdan çok da farklı bir hayat yaşamıyorum şu an da...Sabahları kalkıp alelacele hazırlanıp kendimizi işlerimize atıyoruz...Akşama kadar evimi özleyerek geçirdiğim koca bir iş gününün arkasından saçlarımı diken diken eden bir trafik macerasından sonra evime ulaşıyorum...Ben yemek yapmaya koyuluyorum,sevgili sofrayı hazırlıyor,sohbet ederek yemeğimizi yiyoruz sonrasında masa topla bulaşıkları makineye yerleştir,mutfağı toparla derken kendimizi yine TV'nin başında buluyoruz...ama alışılagelmişin dışında biz dizi izlemiyoruz...

Evlendiğimizden beri yaptığımız en güzel şey bu sezon hiçbir dizi izlemiyor olmamız...Geçtiğimiz yıllarda bütünb ir hafta içimizi dizilere ayırdığımı fark ettikten sonra bu sezon dizi izlememeye karar verdik...İyi ki de vermişiz bu kararı...Hafta içi her akşam 1 dvd film izliyoruz mutlaka...

Film arkasından beyim futbol yorum porgramlarını ya da yarışma proglarını izliyor bende o esnada ikimize en güzelinden birer kahve yapıp elime kitabımı alıyorum,kah başım onun omzunda kah dizince yatıp yuvarlanıp kitap okuyorum...

Yani sonunda her akşam 1 film ve 50 sayfa kitap rutinime kavuşabildim...

İşte böyle gidiyor evlilik herkesin evliliğinden hiçbir farkı olmadan...Mutluyuz huzurluyoruz vesselam...