30 Kasım 2011 Çarşamba

Aman Allah'ım kardeşim büyüdü...

Aman Allah'ım kardeşim büyüdü...

İnanamıyorum...Bir kıza evlenme teklif edecek kadar büyüdü...Ama bizim hala oynayamadığımız oyunlarımız,bitiremediğimiz kavgalarımız,paylaşamadığımız oyuncaklarımız,öpüşlerimiz koklaşmalarımız vardı...

Ama o hala benim pabucumu dama attıran tatlı belamdı...Bana hayatımın ilk pişmanlığını yaşatan Dünya'nın en güzel armağanıydı...

Şimdi bi kıza aşık olup evlenmek de neyin nesi böyle...

Doğduğu günü unutmuyorum hiç...Hayatımın dönüm noktasıydı belki...

İlk çocuk, ilk torun, ilk yeğen olan ben yalnızlıktan sıkılıp istemiştim onu annemden...Bir kardeşim olmalıydı benim de hem Erdem'in de vardı kardeşi hemde kızdı...Ağladım,ağladım,ağladım...İkna ettim annemi bana bir kardeş yapmaya...

4,5 yaşındaydım henüz...Annem hamile kaldığında...Olabildiğince kıymetli olabildiğince şımarıktım...Bütün aile el üstünde tutardı...Herkes ilkgözağrım diye severdi beni...

O geliverdi bir gün,çığlakları eşliğinde...Ağlıyordu durmadan...Ve çok da kötü kokuyordu...Tüm ailem hayatta sahip olduğum herkes onun etrafına toplanıyordu...Annemin kucağından düşmüyordu...Halbuki annem son zamanlarda beni  kucağında bile taşımıyordu...

Onu görür görmez istemiyorum onu bırakalım burada diye ağladığımı hatırlıyorum...Hıçkıra hıçkıra...O kadar küçük olacağı gelmemişti aklıma...Oyun bile oynayamazdık ki onunla...

Annem ama kızım sen istemiştin kardeş dediğinde hayatımın ilk pişmanlığını yaşadığımı hatırlıyorum çok net...Ama taa ki o küçük yaratığın bana bakan maviş gözlerini görene kadar...Bana baktığında içimin ısındığını hatırlıyorum dün gibi...Ama yine de evimizde olmasına alışmam zaman almıştı =)

Sevişe kapışa büyüdük işte kardeşimle...Evcilik oynadık o benim çocuğum oldu hep...Köpekçilik oynadık...Beline ip geçirip evde emekletirdim saatlerce...O da havlardı yavrum benim...Küçücük bir oyuncak yüzünden saatlerce kavga ederdik...Bardak kırardım suçu ona atardım...Kaybettiğim herşeyin suçlusuda oydu elbette...En sevdiğim şey onun yanaklarını sıkmaktı...Bazen ağlatırdım bile...

Annemin olmadığı bir gün buz gibi suyla yıkamıştım onu hatırlıyorum...Ranzanın üzerinde oyun oynarken aşağı düşürmüştüm bir kere de...Öğlenleri onun uyumasını bekleyip sokağa kaçardım sırf peşime takılmasın diye...Mahallede oyun oynarken her seferinde onu bir yerlerde unutur sonra çingeneler kardeşimi kaçırdı diye ağlardım hüngür hüngür...

Okulunda ona sataşan çocukları döverdim...Dövemediklerimi tehdit ederdim...Annem bizi terlikle kovaladığında kardeşimide önüme katar çekeleye çekeleye ranzanın üzerine çıkar arkama saklardım...O halimizi gören annem bir kez bile vurmadı ya bize, olsun ama ben yine de kaçardım...

O benim başımın tatlı belasıydı evet...Ama aynı zamanda tırnağımdı...Canımdı...Kanımdı...O da benim ilkgözağrımdı...

Küçük adamım;

Nasıl büyüdük,zaman nasıl geçti,sen ne ara kocaman bir adam oldun,başka kadınların kalbini çaldın bilmiyorum...Başka bir evin olsa da bundan sonra ve hatta yeni bir ailen, ablan senin hep yanında,yakınında...sakın unutma...

Ve çok mutlu ol emi...Bu da sana ablanın ilk nasihati =)

Ha bi de gelin hanım , kardeşimi üzersen bozuşuruz ona göre ;)

28 Kasım 2011 Pazartesi

Sen başlattın bu savaşı :/


Erkekler bazen o kadar öküz olabiliyorlar ki...İnsanın içinden ağızlarının ortalarına terlikle vurmak falan geliyor...

Benim sevgili de de o tip densizlikler hat safhada maalesef...
Aklına geleni ağzına geleni düşünmeden söyleme gibi insanı çileden çıkaran nadide bir kişiliğe sahip...
Tamam iyi anlaşıyoruz,seviyoruz ediyoruz da...
Bi gün o densizlikleri yüzünden ağzına terliği çarpıp,terk edicem kendisini haberi yok...

Pazar günü siyah topuklu çizme alayım dedim...Demez olaydım...Denediğim bir çizmenin bacağıma dar gelmesi sonucu adam bana direk şişko muamelesi yaptı...

Ulan tamam biraz kilo aldım bende farkındayımda...Yuhh yani şişmanda değilim hala...
İşte normalmış o bacağın çizmeye sığmaması bi de bunu gülerek söyleyince bende aç kıçınla dalga geç sen diyiverdim...
Sonra tabi kendisi o lafa kıl oldu...
İyice girdik birbirimize...

Yok efendim niye bozuluyomuşum...Şişmanmışım işte bilmemne...Gerzek...Sinir etti beni...

Küsüm ona hala...Barışmaya da hiç niyetim yok kısa zaman içinde...Ama ben sana gösteririm bundan sonra Zaza efendi...

Dökülen her tel saçını yüzüne vurup,büyüttüğün koca göbeğini tiye alıp,bel altı vurmaz mıyım ben sana...
Kendine güvenini ayaklar altına almaz mıyım...

Sen istedin bu savaşı... Hıh...

Ve sonra dün bütün gece düşündüm...Erkek milleti böyle kadından anladıkları sadece vücut hatları...Yanlarında taşıyacakları güzel birer biblodan ibaret aşk anlayışları...Hiç bir erkek için değmez fedakarlık yapmaya...Bu yaşıma kadar bir sürü ilişki yaşadım...Onun dışında bir sürü erkek arkadaşım oldu...İlk düşündükleri güzel kadınlar...

İstediğiniz kadar fedakar olun,dürüst olun,anlayışlı olun,düşünceli olun...ne olursanız olun...eğer albeniniz yoksa size aşık olacak erkekde yok...

Siz hiç kocası hastalandı diye terk eden,aldatan bir kadın gördünüz mü? Ama ortalık hastalandığı ya da artık kendine eskisi kadar bakmadığı için başka kadınlara tercih edilmiş kadınlarla dolu...

Kozmatik piyasası almış başını gidiyor,ortalık spor salonlarını doldurmuş,zayıflama haplarına hapsolmuş,kalori hesabı yapan,dilediğince doyamayan kadınlarla dolu...Hepsi kendim için yapıyorum yalanını dolamış ağızlarına...

Büyük yalan!Çünkü...İnsan kendini her haliyle sever,her haliyle beğenir...Sevmeli beğenmeli zaten...Ama bunca çaba bu insanüstü mücadele yalnızca erkeklerine...

Umurumda değil arkadaş...

Kilo aldım,belki bundan sonra da almaya devam edeceğim...Sırf sen beni beğen diye...Aç bilaç dolaşıp,kalori hesabı yapamayacağım eyy sevgili...

Çünkü;
Ben kendimi bu halimle ve hatta yataktan çıktığım, yanağımda kurumuş salyalı halimle bile çok seviyorum...

He sen sevemiyorsan eğer...

Bak işte KAPI orda ;)

17 Kasım 2011 Perşembe

Huzurlarınızda Suşii =))

Evet sevgili dostlar;

Hayat yine eski haline dönüyor yavaş yavaş...Zaman herşeyin ilacı mı bilmem ama...Herşeyi unutturduğu bir gerçek...

Biz de şu sıralar yaşadığımız sıkıntılı günleri unutma çabasındayız sevgili ve ailecek...

Hayat böyle işte...Bu sebeble bu blogun adı hayat yeniler kendini...Şu hayatta baki olan ne var ki...
Güzel günler geçip gidiyorsa elimizden,hiç geçmeyecek sandıklarımızda daha ağır aksak da olsa geçiyor işte...

Dün evime, hayatıma bir arkadaş ekledim...Aniden hiç aklımda yokken...

Ofisimde bir akvaryumum var benim...Kocaman...Sekiz tane japon balığım var...içim sıkıldıkça onları izliyorum...Ruhuma öyle iyi geliyor ki o tasasız hayatları...Sakin sakin süzülürlerken suda...Dinleniyorum adeta...Hepsinin birer adı var...Püskül...Zaza...Miskin...Başkan...Huysuz şirin...Afi...Leonardo(aramızda leo dioruz gerçi ,Ninja kaplumbağalardan en sevdiğimdir de kendisi)...ve bi deTırtıl...

Geçen hafta Afi'yle Başkan aramızdan ayrılıverdi...Anlamadığım bir nedenle...Vadeleri dolmuş diyorum öyle avutuyorum kendimi işte...

Çok üzüldüğümü gören Taner Bey,hadi kalk iki tane yakışıklı japon balığı alalım diyiverdi dün...Gittik en yakın petshop'a balıklara bakarken,Taner Bey iş yeri sahibiyle derin bir muhabbete girince...Bende muhabbet kuşlarına doğru yöneldim...Onlarca kafes ve yüzlerce muhabbet kuşu...Ama içlerinden biri var ki...Yanlarına gider gitmez...Tele yapıştı...Oyunlar oynamaya başladı...Göğsünü sevdirdi...Başını okşattı...Gözlerimin içine baktı...Diğer bütün muhabbet kuşları korkuyla sağa sola çırpınırken o cesurca benimle tanışmaya çalıştı...

Aşık oldum ona resmen...Henüz 1 aylık...annesinden yeni ayrılmış...Öyle de yakışıklı ki...Ben bunu istiyorum dedim aniden...Ve Petshop'dan elimde bir kafes ve içinde Suşi'yle çıkıverdim...

Şimdi evde,oturma odamın en sıcacık köşesinde...Hem evimi süslüyor güzelliğiyle...Hemde arkadaşlık ediyor muhabbettiyle...

11 Kasım 2011 Cuma

Son söz...

Bayramları sevmem oldum olası...
Yapmacık hissettiğim hiçbir tören ve merasim de dahil...

Bayramlar benim için hep zoraki kutlamalar olmuştur...Samimiyetsiz bulurum...Süslenip püslenip,öpüşüp koklaşıp,sevdiğin sevmediğin herkesi mecburen ziyaret ettiğin günlerdir benim için,bayram dediğin...

Sevdiklerimi zaten özler ve giderim...Bayrama gerek kalmaz...Sevmediklerimi de görmesemde olur kim ne kaybeder ki...

Ama bayramlarda ailemin gelenekleri sebebiyle bütün aile büyüklerini gezeriz çocukluğumuzdan beri...Ben hep bayramlarda şehir dışına kaçıveririm işte...Ortalık görünmemek için...Ama bu yıl kaçamadım...

Hemde hiç tadım yokken...Olur olmaz insanlarla öpüşüp koklaşıp sahte anlamsız gereksiz gülücükler attım...Aman da ne güzel hayat dercesine...İçimden sövdüğüm onca hayat gerçeklerine rağmen...

Bu bayramda iyi olan tekşey sevgili ve ailenin arasının düzelmesi oldu...Elbette benim sayemde...Ne onun söylediklerini aileme söyledim ne de ailemin söylediklerini ona...

Böylece bayramlaşma seyramlaşma derken ortalık biraz yumuşadı işte...

Gelgelelim bizim meseleye...

Benim için asla sorun ve problem olmayan bir durumdu yaşadığımız...Sevgilim ne benden para ya da kartlarımı kullanmayı talep etti ne de ima da bulundu...Ben kendim verdim ısrarlarım sonucu...Ve bunda da anormal bişi görmüyorum...

Ben belediye memuru onaylamamışda olsa sevgiliyle evli gibi yaşıyorum bilenler bilir...O benim oturduğum evin faturalarını ödemek istediğinde nasıl gocunmuyor zoruna gitmiyorsa bende onun borcunu ödemesine yardım ederken biraz olsun gocunmadım...

Ben onunla bir ömür yaşamaya söz verdim...Elimden geldiğincede onun yanında olmaya devam edeceğim...Kim ne derse desin...Eğer hayat müşterektir zırvaları atıyorsak orda burda...Kanıtlama zamanı geldiğinde durup düşünmeme bile gerek yoktur...Hastalanır bakarım,su ister getiririm,her akşam keyifle ona yemekler sofralar hazırlarım,onun için giyinir onun için süslenirim...Çünkü bunu sonuna kadar hakeden bir adama aşığım ben...

Tam 720 gündür onunlayım ben...Bir gün bile ayrı kalmadık,bir gün bile görüşmemezlik yapmadık...Yeri geldi 5 dk için geldi gördü beni tüm sıkıntısının stresinin yoğunluğunun arasında...Başını göğsüme yasladığında iyi hissediyor çünkü...

Her ihtiyacım olduğunda yanımdaydı...Bana bir tek gün bile yalnız hissettirmedi kendimi...Her durumda her güçlükte yanımda oldu elimi tuttu...Yaşadığım onca sıkıntı onun sayesinde katlanılır oldu...Tamamen vazgeçtiğim hayata sımsıkı tutunmama neden oldu...Onun bana yaptığı iyiliğin ne maddi ne manevi bir karşılığı yok...Olamaz da...

Ama eğer biz "biz" isek...Olması gereken oydu...Erkek kadından para almaz tabularına inanmıyorum...Toplumun bana dayattığı hiçbir tabuya inanmadığım ve benimsemediğim gibi...Hayat ben nasıl mutluysam öyle yaşanmalı...Elbette kimseye zarar vermeden...Ben kimseye zarar vermeden yaşıyorum...Kendi doğrularımla...İnançlarımla...

Bu doğruları da kimseye kabul ettirmeye niyetim yok...Herkes istediğini düşünebilir...Ailem de...

Ben bugün benim için doğru adamla...Çok doğru bir aşk yaşıyorum...Sevdiğime ve kendime baktığımda mutlu mutlu bakan birer çift göz görüyorum...Elele tutuşmuş uzun bir yola dökülmüş iki toy görüyorum...Yanımda birlikte düşe kalka büyüyeceğim bir adam görüyorum...

Ve ben bitmesini istemeden, kimsenin bitiremeyeceği bir ilişki yaşıyorum...İster annem ister babam...İster doğru ister yanlış...İster yalan ister gerçek...

Ben yaşıyorum...Ve ben böyle mutluyum...

3 Kasım 2011 Perşembe

Keskin Bıçak...


Yine kapkaranlık oldu etraf...

Önümde minicik bir ışık hüzmesi kalmadı...
Bırakmadılar...

Eğer bir defa hata yaparsanız hayatınızda,aileniz için hep hata yapma potansiyeli taşıyan biri oluveriyorsunuz işte...

İlk evliliğim bir hataydı...İkinci teşebbüsümde hata olmalı mutlaka...
Lise dönemlerinde kart borçların oldu ya...Mimlisin artık ailenin gözünde...
İş batırmaya gelince...Benden iyisi yok zaten...

Öyle zor bir güne uyandım ki bu sabah...Öyle kapkaranlık etraf...

Çok sevdiğim ailem ve çok sevdiğim adam arasında bir bıçak...
İki yüzü çok keskin...İki yüzü de çok acıtacak...

Biliyorum geçer bugünlerde...Ama ardında bırakacağı derin yaralar...Artık yaralarımı saymaktan yoruldum...Hep birşey olmamışcasına ayakta kalmaya çalışmaktan yoruldum...Hayatın bana oynadığı oyunlardan yoruldum...Her ayağa kalktığımda önüme düşen koskaca taşlardan yoruldum...

Etrafıma bakıyorum ne şanslı insanlar var...Şanslarını onlar mı yaratıyorlar...
Yok öyle bir yalan...
Hayat bazı insanlara tüm güzelliklerini sunuveriyor hiç çaba harcamadan...

Benim gibilerse işte...Tırnaklarının içi kan dolu...Dizlerinde yaralar...Öyle yaşamaya çabalayanlar...

Bir adam sevdim...O da beni çok sevdi...Çok sevdik birbirimizi...Çok seviyoruz her gün her sabah...Evlenmek istedik...Sözlendiğimiz ay işleri bozuluverdi...Ardarda gelen maddi sıkıntılar...Destek oldum elbette...Olmalıydım...Çünkü biz artık hayatı birlikte göğüslemeye söz vermiştik...Belediye başkanı henüz onaylamamışda olsa...

Ailem suç saydı...Hata saydı...Düşüverdi en sevdiğim adam ailemin gözünden...Nasıl olur da senin kartlarını kullanır dediler...Sorumsuz dediler...Dediler de dediler...İstemediklerini her geçen gün ona daha fazla belli ettiler...

Ve şimdi ya o ya biz diyorlar...

Peki ben...Peki beni neden düşünmüyorlar...Hangi tarafı seçsem canım yanacak...Hangisinden vazgeçebilirim...İnsan hangi organından vazgeçebilir...

1 Kasım 2011 Salı

Sonbahar Günleri...


Nedense bir türlü yazmak gelmedi içimden günlerdir...Kendimden geçmiş bir halde izledim etrafımda yakınımda uzağımda olan yaşanan onlarca şeyi...Tepki vermek...Konuşmak...Yorum yapmak...İstemedim...

Öylece susup izledim...

Üzüldüm bolca...

Şehit cenazelerini izlerken içim parçalanırcasına ağladım...
Enkaz altından çıkan her canlı için sevinç gözyaşı döktüm...
Televizyona çıkıp basiretsiz açıklamalar yapan her yetkili için ağız dolusu küfür ettim...
Sımsıkı kenetlenmiş Türk halkını izlerken gururla kabardı göğsüm...

böyle karmaşık duygular içinde yaşadığımdan belki de konuşacak, ne hissettiğimi anlatacak kadar vakit bulamadım...Zira öyle hızlı değişiyordu ki ruh halim...Ben bile kendimi yakalayamadım...

Bunların dışında hayat her zaman ki gibi akıp gidiyor işte...

İyi kötü bir sürü farkındalıklar eşliğinde...

Büyümekten, olgunlaşmaktan, yaşlanmaya yaklaşmaktan, ne kadar nefret ediyorsam,farkındalığımın artmasından da bir o kadar hoşlanıyorum...enteresan...

Garip bir arkadaşlık süreci içindeyim şu sıralar...

Çok yakın sandığım bir arkadaşımın bana yaşattığı ağır hayal kırıklığını aşmaya ve onu anlamaya çalışmaktayım hala...

Öyle gereksiz ve anlamsız  yalanlar içine çekti ki kendini beni ve dostluğumuzu...Ne hissettiğimi nasıl davranmam gerektiğini ona ne demem gerektiğini hiç ama hiçbirini bilemiyorum henüz...
Ve öylesine duvara sıkışmış hissediyorum ki kendimi...
Tarifi yok...

En yakın arkadaşlarımdan kendisi...Hani şu dostum dediklerimden...Ama şu an dost olduğumuzu bıraktım gerçekten arkadaş mıymışız bunu bile anlayamaz, anlam veremez oldum...İlginç...

Lise'den arkadaşım kendisi...Yaklaşık 15 yıllık arkadaşım...
Sevgilinin çocukluk arkadaşıyla tanıştırdım onu...Birlikte dışarı çıkan keyifli bir dörtlü olmuştuk oysa ki...Ona ne sevgili ol o çocukla dedim ne de olma...Zaten yapı olarak asla karışmam,yadırgamam,yargılamam kimsenin yaşantısını...O da biliyor bunu...

Yakınlaştılar elbette...Kendisi bana inatla inkar etsede...

Ben aralarındaki özel ilişkiyi,bizden ayrı görüşmelerini ve görüştüklerinde aralarında geçen her türlü detayı henüz 2 yıldır sevgili sayesinde tanıştığım arkadaşımdan öğreniyorum...Benim 15 yıllık arkadaşımsa gözümün içine baka baka her gün her soruma yalan söylüyor...Ve ben kimse arada kalmasın diye ağzımı açıp bana yalan söylüyorsun herşeyi biliyorum diyemiyorum...

İçimde korkunç sinir patlamaları yaşıyorum...Sarsılmış çok ciddi bir güven ve tamamen kaybetmemeye çalıştığım dostluk kırıntıları taşıyorum...

15 yıllık arkadaşımın bir kaç günlük keyif için beni kaybetmeyi göze almış olmasına hala inanamıyorum...Sindiremiyorum...Affedemiyorum...Ve ne yapacağımı kesinlikle bilmiyorum...