8 Aralık 2012 Cumartesi

Evlilik üzerine...



Evvett sevgili blog...
Evlendik evleniyoruz ha şu gün ha bu gün derken...Vuslata erdi zat-ı muhterem yazarın...

Evlilik nasıl bişey dersen...

Doğru insanla dünyanın en güzel şeyi diyebilirim...

Peki bu süreç nasıldı dersen... Al sana 1.basamak....

Nişanlılık süreci stresli mi...Evet çok stresli...Hayatına sevdiğinle birlikte bir sürü yeni birey katılıveriyor nişanlandığın anda,sevgilinin annesi babası kardeşi hatta teyzesi dayısı,halası...

Belki daha kendi aile bireylerine tam alışamamışken,yepyeni insanlar katıveriyorsun hayatının tam da içine,merkezine...

Sevdiğin adamın ailesini sevebilmen önemli...Yoksa işin zor...benden söylemesi...

Biz ne kadar modern birer aile olsak da ...Alışılagelmiş geleneklerimiz var bizim de...Örneğin sevgilinin annesine 'anne' babasına 'baba' demek gibi...

Herşekilde onlara kendi ailemize gösterdiğimiz saygıyı göstermek gibi...

Ben sevgilinin ailesini tanıdığım günden itibaren çok sevdim,çok yakın hissettim....Bu konuda fazlasıyla şanslıyım...Benzer ailelere sahibiz...Aynı mutfak kültürü,aynı aile düzeni,aynı kurallar aynı serbestlikler,aynı inançlar...

Bence mutlu bir evliliğin en önemli gerekliliklerinden biri de,yakın kültürlere sahip olmak...Her ne kadar insana farklılıklar cazip gelse de zamanla yorucu olmaya başlıyor benden söylemesi....Zamanında denedim,yaşadım,gördüm...Evlilik flört etmek kadar naif değil maalesef...

Sürekli olarak sabır göstermek,uyumlu olmaya çalışmak mümkün olmuyor...O nedenle işin formulü ; minimum ödün maksimum mutluluk bence...

Ne kadar yakın düşüncelere ve yaşam düzenine sahip olunursa,iş o kadar kolaylaşıyor...

Evet ödün vermemek gerek ama asla bencil ve anlayışsız da olmamak gerek...Eğer süt liman bir evlilik isteniyorsa....

Nişanlılık sürecine geri dönersek eğer,maddi ve manevi yaptırımları olan bir dönem...Herkesin akıl verdiği,fikir sunduğu ve talepkar olduğu bir dönem...

Örneğin mobilya seçerken yaşadığımız en komik ve tartışmalı anlar,Annelerin her koltuk ve yatağın altına baza istemesi,bizimse konfor ve görünüm açısından baza istemememizdi...
O renk olmaz toz gösterir,bu şekil olmaz altı silinemez öyle olmaz böyle olmaz ,uzayıp giden anne deneyimleri silsilesi...
Çözüm haklısın annecim deyip,mobilyacıyı tenhada kıstırıp kendi bildiğimizi yaptırmak oldu :)

Sonra nikah kutlaması kısmı...

Biz sevgiliyle sade ve yakın arkadaşlar ve akrabalarımızla birlikte yalnızca eğlenceye dayanan bir kutlama isterken,iki ailede eşin dostun olduğu büyük bir düğün istedi...
Elbette onlarda kendi arkadaşlarını,iş çevresinden yakınlarını vs çağırmak istediler ancak biz en güzel günümüzü öpücük makinesine dönüşmeden bol bol dans edip,içip eğlenerek geçirmek istedik...

Çözüm düğün maliyetlerini abartarak nikah ve düğünü ayırıp,kişi sayısını düşürüp,bizim için gereksiz kalabalığı
nikahta eleyip,düğün yemeğini 200 kişilik yakınlarla masa dolaşmadan öpüşüp koklaşmadan,dans ederek sahneye çıkıp,dans ederek final yaparak bitirdik...

Evlenecek arkadaşlara naçizane önerim kesin ve net şudur ki;

Asla senin ailen benim ailem konusuna girmeyin,ufak ufak kabul edin ki artık iki aileniz var ve iki ailede size eşit derecede yakın ve talepkar...

Kimseyi mutlu etmek için,altından kalkamayacağınız maliyetlere girmeyin,evlendikten sonra taksit öderken,mutlu etmeyi planladığınız kişiler kendi hayatlarına dönmüş olacaklar,o borçlar size kalacak...

Düğününüzü 'eş dost ne der' başlığında planlamayın,dünyanın en güzel düğününü de yapsanız kusur bulmak isteyenler nasılsa bulacaklardır,dünyanın en kötü düğününü de yapsanız sizinle eğlenmek isteyenler,eğlenecek ve çok keyif alacaklardır...

Evlilik hazırlıkları ne kadar yorucu olursa olsun,her anın tadını çıkarmaya bakın,neticede bir daha aynı heyecanlar yaşanamayacaktır..

Evlenmeden önce bol bol kendinize ve dostlarınıza vakit ayırın,çünkü evlendikten sonra o iş o kadar kolay olamayacaktır :))

evlilik deneyimlerim devam edecek a dostlar...Daha neler var anlatılacak...


Şimdilik selam ederim, huzurlarınızdan ayrılırken...




7 Aralık 2012 Cuma

hayat...

Hayat hayal etmek ve ümit etmek üzerine kurulu adeta...

Belki de ayakta kalmanın,yıkılmamanın hep mücadele edebilmenin sırrıdır bu...Hangimiz yıkılmadık bu hayatta,kim diyebilir ki altından kalkamayacağımı sandığım sıkıntı yaşamadım diye...Hangimiz bu defa tekrar ayağa kalkamam eskisi gibi mutlu olamam,bir daha öylesine içten kahkahalar atamam diye düşünmedi...

Hepimiz derin çıkmazlarda bulduk kendimizi...Belki bizim boyumuzu aşan sıkıntılar başkalarının ayak bileklerinden öteye geçmezdi...Ama bizim için derin,korkutucu ve dayanılmazdı...

Ve neticede hepimiz en büyük sıkıtıların içindeyken bile hepsinin geçeceğine ümit etmedik mi...

Herşey güzel olacak! demedik mi...

Son bir kuvvet çırpınıp,mücadele etmedik mi...

Hayat bir mücadele,en güllük gülistanlık halindeyken bile...

Anne karnından çıktığın anda başlıyor mücadelen...

Emmeye çalışıyorsun önce ,en büyük iç güdü hayatta kalma çünkü...Sonra emeklemeye, yürümeye, konuşmaya...
Okuma yazma öğrenmeye...
Meslek edinmeye...
İş bulup kendini geçindirmeye...
Bir sevgili bulmaya,ötesi yok işte sevmek bile bir mücadele...
Evlenip,barklanmaya,çoluk çocuk sahibi olmaya...
Onlara gelecek hazırlamaya...
Günü gelince yuvadan uçurmaya...
Torun torba sahibi olmaya...
Torunlarına bakmaya...

Hani doktor ilk doğduğunda popona vuruyor ya...işte o aslında mücadelenin başlama vuruşu, unutma!!!