20 Mayıs 2011 Cuma

...MİM... vol.(kaç hatırlayamadım şimdi =)))

Canım Deep'çiğim ve Mia'cım mimlemişler beni.

Mim Konusu: Eğer bir zaman tüneli olsaydı -geçmişten ya da gelecekten- hangi zamana gitmeyi, kimi, hangi olayı görmek isterdiniz?

Bu sizin yaşadığınız - yaşamadığınız (Kendi unutamadığınız, keşke o anı tekrar yaşasam dediğiniz veya tarihte görmek istediğiniz bir olay vs...) Tanıdığınız ya da tanımadığınız görmeyi istediğiniz kişi olabilir..
 
Çocukluğumda en çok sevdiğim filmlerden biri Geleceğe Dönüş serisi idi...Taa o zamanlardan beri de hayal kurarım hep öyle bir makinam olsa,şimdi şuraya gitsem buraya gitsem diye...
 
O nedenle ben tek bir zaman tek bir mekan ile sınırlayamıyorum maalesef kendimi...Elimde olsa her dönemde bir hafta geçirmek isterim...
 
Ama özellikle Kratese Dönemi(Dinazorlar Dönemi)'ne gitmek isterdim sanırım...
 
En merak ettiğim süreçlerden biri,hala kesinleştirilememiş teoriler ile dolu olan o dönem...Dinazorların neslinin tükenmesine neden olan olayı görmek,keşfetmek isterdim mesela...Dünyanın o dönem iklimini,bitki örtüsünü ve sıfır teknoloji ile nasıl da bakir göründüğünü görmeyi çok ama çok isterdim...
 
Sonrasında tüm çağlarda birer hafta bulunup,insanoğlunun ve tabi ki Dünya'nın akıl almaz gelişiminin nasıl oluştuğunu gözlemlemek isterdim...
 
 
Bunun dışında ben nostalji kraliçesi olduğumdan olsa gerek =))
 
Dünya'nın gelişimini keşfettikten sonra biraz soluklanmak ve huzura erişmek adına 1950'lerde Aristokrat bir ailenin evine misafir olmak isterdim...
 
Sonra 1970'lerde Çiçek çocuklarla bir hafta geçirmek,hiçbirşey düşünmeden olabildiğince bencilce ve bohem...
 
Sonra Can Yücel'le Datça'da denize karşı bir masada rakı içip,onunla tadına doyulmaz sohbetler etmek isterdim...
 
Ve Dünya tarihinde milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkilemiş olan kişilerin herbiriyle konuşup, gerçek amaçlarını anlamak isterdim,kitaplarda sistemin ve yazarların şahsi yorum ve bakış açıları haricinde gerçeğin ne olduğunu,gerçekten ne yapmak istediklerini birebir ağızlarından dinlemeyi çok ama çok isterdim... 
 
Mao'yu...
Che'yi
Kanuni Sultan Süleyman'ı
Fatih Sultan Mehmet'i
Hitler'i
daha daha nicelerini...
 
hepsiyle oturup,uzun uzun konuşabilme şansına sahip olmak isterdim...
 
Ve elbette en önemlisi Atam'la Kurtuluş Savaşında omuz omuza mücadele edip,ona şöyle sıkıca bir sarılmak isterdim...
 
Ben yine mimi yanıtlamakta geç kaldığım için,mimlenmemiş arkadaşım kalmışsa eğer onları mimliyor,hepinizi selamlıyor veee esas kızla esas oğlan'ı da yanıma alıp biraz nefes almak,dinlenmek ve iliklerimi ısıtmak için Antalya'ya tatile gidiyorummmmmmmmm....
 
Bir hafta sonra görüşürüz...Özleyin beni a dostlar......
 
 
 

17 Mayıs 2011 Salı

Esas kız...Esas oğlan...Vol.5


"Aşk hep toz pembe değildir elbette...
İki ucu keskin bıçaktır...
Hele de kağıt üzerinde evliyse insan..."

Oturduğu masa da kulağında kulaklık ne diyeceğini şaşırmış bir halde kalakalmıştı esas kız...Esas oğlan gözlerine derin derin bakarken, aslında içini okumak istiyordu esas kızın,belki bir ipucu, cılızda olsa aydınlanan bir ışık görmeyi umuyordu...
Esas kız kafasında hızla dönen düşünceler içinde,ardarda birasını yudumluyordu...Nefes alacak bile zaman bırakmıyordu kendine,konuşmamak için...
Kaygılar,yargılar,sorular,korkular belki de biraz utanç kaplamıştı içini...içinde sakladığı gencecik kız heyecandan tirtir titrerken,tekrar sevilmenin heyecanını delicesine yaşamak isterken,içinde kalmış yaralı "dul" kadın onu sindirmek istercesine toplumsal yargıları önüne sıralayıp duruyordu...
Halbuki kağıt üzerinde hala evli de görünse,esas kız eşinden ayrılalı,evini ayıralı 6 ay olmuştu...Kalbinde eski eşine dair tüm kırıntılar biteli ise hatırlamadığı kadar çok olmuştu...Henüz 26 yaşındaydı ve sevmek onun en doğal hakkıydı...
Esas oğlan...o kızı çok seviyordu...şimdi esas kız ona,üniversite yıllarında gördüğü kızdan çok daha sevilesi geliyordu...yıllar sonra kaprisleri olmayan,kendi ayakları üzerinde duran,ona sırtını dayamak istemeyen bir kadınla karşılaşıyordu...Aralarında oluşan enerji onun hayal bile edemediği kadar güzeldi...
Bu kızı kaybetmemek için elinden geleni yapmalıydı,gerekirse bir 10 yıl daha bekleyebilirdi...Hayat onları boş yere tekrar bir araya getirmiş olamazdı...Bunun mutlaka bir anlamı vardı...
...
Uzun süren sessizlikten sonra,esas oğlan bambaşka bir konu açmış,esas kızı rahatlatmayı başarmıştı...Esas kız tekrar kendine gelmiş,cıvıldamaya başlamıştı...Öyle keyifle sohbet ediyorlardı ki,yanlarına gelen yaşlı çiftin farkına bile varmamışlardı...Yaşlı kadın usulca yanlarına sokulup,elini tuttuğu esas kızın gözlerinin içine bakarak"eşimle 45 yıl önce de aynı sizin gibi bakardık birbirimize ve öyle bakmaktan hiç vazgeçmedik"  dedikten sonra 45 yıllık eşine aşk, sevgi,saygı, hayranlık, sadakat barındıran derin bir bakış atıp,koluna girerek uzaklaşmaştı...
Şaşkınlıktan kalakalmış esas kız ve esas oğlan,yaşlı çiftin ardından ta ki onlar kalabalık arasında kaybolana dek baktılar...
Esas oğlan...Esas kızın derin gözlerine bakarak,"faytona binelim mi" dedi...Esas kız elbette hiç düşünmeden kabul etti...Birlikte en heybetli atları olan faytonu seçtiler,atlardan biri simsiyah bir erkek,diğeri bembeyaz bir dişiydi...Büyük tur yapmak istemediler,çünkü hayvanların çok yorulmuş hallerini görmek ikisinide derinden üzecekti,fayton sahibiyle hayvanları hırpalamadan,zorlamadan gitmek üzere anlaşma yaparak yola koyuldular...Kulaklığını paylaştıkları mp3 ile birbirlerine en sevdikleri şarkıları dinletiyorlardı...
Esas kız kendini bildiğinden beri yabancı müzik dinliyordu...Türk müziğine oldukça uzaktı,türk popla bile ilişkisi,gittiği mekanlarda dinleyebildiği kadardı...
Esas oğlanın müzik ufku daha genişti esas kıza göre,yerli yabancı geniş bir yelpazesi vardı...özellikle enstrümantal müzik'ten çok hoşlanıyor,klarnet dinlerken adeta kendinden geçiyordu...Esas kız için oldukça banal görünüyordu klarnet fikri...Taa ki müzik başlayana kadar, taksim trio'dan "gözüm" çalıyordu mp3'te ve esas kız müziği ruhunun en derininde hissetmişti,içinde aylardır belki de yıllardır sakladığı tüm yaraları iyileştiriyordu, sarıp sarmalıyordu sanki kulağında işittiği o naif müzik...
Sustular...
Müzik onların yerine konuşuyordu adeta...
Esas kız yaralarıyla yüzleşip,kabuklarını koparırken...
Esas oğlan hemen yanında oturan kıza sımsıkı sarılmak istiyordu, yalnızca ..."artık ben varım ve seni hiç üzmeyeceğim" diyebilmek için...

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Ohhhh...


Ohhh bee...
Nihayet güneşi gördük şöyle doya doya...
Ne kadar çok özlemişim gözüme giren gün ışığıyla uyanmayı...
Öyle uyanmak bile bir mutluluk sebebi...

Bulutlu sabahlara uyanmaktan,bünyede buhranlar baş göstermişti resmen...
Ama şimdi bu sabah sıcacık,güneşli bir İstanbul sabahına uyanmak...
Dağıtıverdi kafamda ki tüm dumanları...

Hafiflemiş,temizlenmiş hissiyatı verdi...
Şöyle en derininden bir...
Ohhhh beee...

8 Mayıs 2011 Pazar

Esas Kız...Esas Oğlan...Vol.4


Güzel,güneşli,sıcacık bir eylül sabahı,üstelik günlerden pazar...
Esas kız...
Belki de yıllar sonra ilk kez heyecanla uyanmanın şaşkınlığı içerisindeydi...Neden heyecanla uyandığına hiç anlam veremiyordu...Neticede bugün üniversiteden eski bir arkadaşı ile Büyük Ada'ya gidecekti...Ama içinde ki bu coşku ve heyecan ona anlamsız geliyordu... Düşünmeyi bırakıp hazırlandı...En sevdiği kotu ve bluzu üzerine geçirdi,en rahat spor ayakkabılarını giydi...Saçını tepeden bir topuz yaptı,saç bandını taktı, makyajını tamamladı, en son küpelerini de takıp şöyle bir aynaya baktı...Ayrılmaya karar vermeden önce ayna da gördüğü suretinden hiç hoşlanmazken, ayrıldıktan sonra aynada gördüğü suretine hayran olmaya,her aynaya bakışında kendine çapkın gülücükler atmaya başlamıştı... Kendini uzun süreden sonra bu kadar iyi hissetmek ona çok iyi gelmişti...
Hoplaya zıplaya merdivenlerden inmiş,arabasına binmişti...Güneş gözlüğünü gözüne geçirip,en sevdiği cd'i cd çalara takıp,yüksek sesle şarkıya eşlik ederek, Bostancı İskelesi'nin yolunu tutmuştu...

Esas oğlan...
Her pazar öğlene kadar uyumayı alışkanlık haline getirmiş olmasına rağmen bu sabah saat bile kurmadan erkenden uyanabilmesine şaşırmış,sonra esas kız ile yıllardır beklediği güzel bir güne başlamanın verdiği heyecanı kalp atışlarında hissedince, şaşkınlığını tarifsiz bir mutluluk kaplayıvermişti...Esas oğlanın annesi onu sabahın erken saatlerinde ayakta görünce oldukça şaşırmış,biricik oğlunu bu saatte uyandıracak kadar heyecanlandıran esas kızı merak etmeye başlamıştı...Esas oğlan duşa girmiş,ıslık çalarak banyo yapmış,banyodan çıkıp ıslıklarla saçlarını jölelemiş,bir gece önceden annesine ütülettiği,yanık tenine çok yakışan, en sevdiği beyaz keten gömleğini giymiş, altına en sevdiği kotunu geçirmiş,hoplaya zıplaya arabasına binmiş,en sevdiği cd'i cd çalara takıp,yüksek sesle şarkıya eşlik ederek, Bostancı İskelesi'nin yolunu tutmuştu...

Esas oğlan Bostancı sahilde arabasını otoparka parketmiş,büyük bir heyecanla esas kızı beklemekteydi...Esas kız, pazar sabahı yakalandığı trafik bile keyfini kaçıramamıştı, tahmininden 10 dk. kadar rötarla da olsa sonunda esas kız da arabasını otoparka park etmiş,İskeleye doğru yürümeye başlamıştı...Esas oğlan işte orada yolun karşısında,gişede vapur saatlerini inceliyordu,esas kız ilk kez ona şöyle bir alıcı gözüyle bakmış,upuzun boyu,geniş omuzları,uzun bacakları ile kıyafetinin ona ne kadar çok yakıştığını farketmişti...
Esas oğlan önce esas kızın aklını başından alan parfüm kokusunu hissetti,kokunun geldiği tarafa döndüğünde esas kızın ona yaklaşışını izledi...10 yıldır unutamadığı gözler,bugün ona ışıldayarak bakıyordu...Sonunda esas kız yanındaydı, sıkıca sarılıp,merhabalaştıktan sonra,uygun olmayan vapur saatleri nedeniyle motor iskelesine yöneldiler...Büfeden leman,penguen,uykusuz ve simit alıp,motora bindiler...Açık havada iyot kokusunu içlerine çekerek,aldıkları dergileri okuyup,kıkırdayarak,birer lokma aldıkları simitlerin kalanını martılara atarak, çaylarını yudumladılar...Hayata dair hiçbirşey düşünmeden,Dünya'da yalnızca ikisi varmışcasına etrafı umursamadan,kahkahalar attılar...
Motor adaya yaklaştığında ikisinin de o çok sevdiği Ada kalabalığı ve neşesi,içlerine işlemişti bile...Stresten uzak yemyeşil,gülümseyen insanlarla dolu,mis gibi çiçek ve deniz kokusu birbirine karışmış,güneşli bir Ada Günü bekliyordu onları...
Önce sahilde güzel bir yürüyüş ile başlamaya karar verdi ikili,ilk karşılaştıkları günden beri sohbetleri hiç bitmemişti,bıcır bıcır konuşup,gülüşmekten usanmamışlardı...Sahilde yürüdükten sonra bira içip,midye yemeye karar verdiler...Yaz sıcağında buz gibi bir bira eşliğinde sohbete devam ettiler...Esas oğlan birden esas kıza bir şarkı dinletmek istediğini söyledi...Mp3'ünü ayarladı ve esas kız dinlemeye başladı...
Daha önce hiç dinlemediği bir şarkı...
Volkan Konak...Feriğim...
Sevgilim;
Yeşil eriğim benim
Ben içine haps olmuş çekirdeğinim senin
Hapiste günler ağır geçer diyorlar.
Olsun be!
Ben vazgeçtim hürriyetimden
Yeterki yetim bir çocuk gibi bırakma beni
Zira sensiz bu can bi yüktür yüreğime
Kaldır öpülesi alnını ve bak bana
Gördün mü gülüm
Bir tek gözlerim değişmedi sana karşı
Bir tek gözlerim !!!
...
diyordu şarkı...
Esas kız etkilenmişti hemde çok...Hayatında ona söylenen ilk şarkı değildi bu elbette...Ama en anlamsıydı kesinlikle....

6 Mayıs 2011 Cuma

Esas Kız Esas Oğlan Vol.3


Esas oğlan ...
Esas kızı ilk kez 10 yıl önce üniversitenin koridorlarında görmüştü...Ve gördüğü an ondan çok etkilenmişti...Defalarca esas kızla konuşmaya çalışmış ancak esas kızın kalabalık arkadaş grubunu aşıp yanına bile yaklaşamamıştı...Birlikte üç yıl kadar okuyup,esas kızdan iki yıl önce mezun olmuştu...Ve bu üç yıl içinde büyük mücadeleler ile ancak üç beş kez onunla konuşabilmiş ancak esas kızın üniversitede büyük bir aşkı olması sebebiyle ona hiç açılamamıştı...
Mezun olduktan yıllar sonra Facebook denilen sosyal paylaşım sitesi açıldığı günden itibaren her gün esas kızı aramıştı,iki yıl kadar esas kızı orada da bulamamıştı. Sonunda bir gün karşısında yıllardır aradığı kızın resmini görüp çok mutlu olmuş ancak kızın evli olduğunu gördüğünde ümitleri bir kez daha yok olmuştu...Ama yine de en azından arkadaş olmayı kafasına koymuştu...Kız onu eklemiş ama hiç irtibat kurmamıştı,resimlerine yaptığı yorumlara,özel olarak gönderdiği mesajlara dahi doğru düzgün cevap vermiyordu...Ama esas oğlan da vazgeçmeyi asla düşünmüyordu...Kaderin onları birleştireceğine kesinlikle inanıyordu...
Ve inandığı gibi de oldu,bir gün gönderdiği mesajlardan birine nihayet cevap geldi,biraz kurnazlık yapıp mesleki bir konu açmıştı aslında ama olsun,netice de cevap gelivermişti işte...Esas kız ile esas oğlan 10 yıl sonra ilk defa yüzyüze olmasa da konuşabilmeye başlamış,internet üzerinden irtibata geçebilmişlerdi birbirleriyle...Zamanla sohbetler koyulaşmaya başlamış,esas oğlan kızın eşinden ayrıldığını öğrenmiş ve derin bir ohh çekmişti...Artık emindi zaman onlar için akıyordu...

Ve işte o gün iş görüşmesi dönüşünde 10 yıl sonra esas kızı ilk defa görmeye gitmişti...İnandığı gibi hemen samimiyet kurulmuş,aynı akşam birlikte kahve içmeyi başarmış,ve o gecenin sabahında işe kabul edildiğini öğrenmişti...

Esas oğlan...
Aylardan sonra sabaha büyük umutlarla uyanmaya başlamıştı...Yüzünde kocaman bir gülümseme ve huzur ışıltıları vardı...Çalışmayı öyle çok seviyordu ki...Her sabah büyük bir enerji ile uyanıyor duşunu alıp,jilet gibi ütülediği takım elbisesini giyip,işinin başına geçiyordu...İşini de oldukça seviyordu...Ofise kapanıp kalmak ona göre değildi ve o tıbbi mümessillikte çok başarılıydı..Yüksek iletişim ve mizah gücü onu her girdiği ortamda çok sevilen biri yapıyordu...İletişim kuramayacağı kişi yok gibiydi...
Esas kız...
Hayatının en mutlu ama en çalkantılı dönemini yaşıyordu,tek başına ayakta kalma mücadelesi onu zorlamak yerine adeta motive ediyordu...Her sabah büyük bir mutlulukla dükkanının kepenklerini kaldırıyor,dükkanını ve kapısının önünü süpürüyordu...Sonra önlüğünü giyip,dükkanını en sevdiği müziklerle doldurup çalışmaya başlıyordu...Dükkanının misafirleri hiç eksik olmuyordu...Yeni tanıştığı müşterileri dahi sonradan yalnızca kahve içip,sohbet etmeye geliyordu...Esas kız da esas oğlan gibi herkesle çok iyi anlaşıyordu...
Esas oğlan...
Artık her güne esas kıza günaydın mesajı atarak başlıyordu ve bu onu çok mutlu ediyordu...Güne aralarında henüz hiçbirşey olmamasına rağmen birbirlerinin sesini duyarak başlıyorlardı...Esas kızın kağıt üzerinde evli olması engel gibi görünse de esas oğlan esas kızla birlikte olmayı kafasına koymuştu...Gün içinde defalarca telefonda konuşup,en az bir defa da dükkanına uğruyordu...Dükkanda ki mevcut misafirlerle birlikte kahve içip sohbet ediyorlardı...
Esas kız...
Çocukluğundan beri erkeklerle çok iyi anlaşıp,hep en iyi arkadaşlarını erkeklerden seçtiğinden "henüz"esas oğlanla arasındaki arkadaşlığı özel bir anlam ile yorumlamıyordu...Diğer erkek arkadaşlarından ayrı bir yere oturtmuyordu...Esas oğlanın fazlaca gelişmiş mizah yeteneği esas kızı çok neşelendiriyor,birlikte çok eğleniyorlardı...

Ve sonunda...

Esas oğlan...
Pazar günü Büyük Adaya gitmeyi teklif etti esas kıza...Ama esas kız evliydi hala...

5 Mayıs 2011 Perşembe

Esas Kız Esas Oğlan Vol.2

Hava kararmış,yaz gecelerinin ışıldakları,pırıl pırıl yıldızları gökyüne dizilmişlerdi bile...Starbucks'da denizi gördükleri masada hala şen şakrak sohbet eden üçlü saatin farkına vardıklarında şaşkınlıkla ayaklandılar...Esas kız artık eve gitmeliydi...

Esas kız...
Hayatının en karmaşık dönemini yaşamaktaydı belki de,çocukluğundan beri rüya gibi yaşadığı hayatı ilk kez fırtınalarla sarsılmaktaydı...Üç ay önce , henüz çok genç yaşına rağmen,kısacık evliliğini sonlandırma kararı almıştı...Evini ayıralı üç ay olmuştu ama henüz kağıt üzerinde evliydi...Evliliğinde aradığı mutluluğu huzuru bir türlü bulamamıştı...Elinden geleni yapmıştı ama bu genç yaşında mutsuzluğa daha fazla dayanamamıştı...Belki de üzerinde doğru düzgün bile düşünmeden ayrılık kararı almıştı...Herkesin beklediğinin tersine kararı aldığında yıpranmamış tam tersi içini kaplayan huzura sarılmayı tercih etmişti...Çevresi susmuş,fırtına öncesi sessizliği bekler gibiydi...

Esas kız özgürlüğün tadını çıkarmaya kararlıydı...Onu sarıp sarmalayan onlarca dostu olduğu için de çok şanslıydı...Evde mutsuz geçirdiği gecelerin acısını çıkarırcasına eğleniyordu dostlarınla...Planlarına bazen kendi bile yetişemiyor,kendini her gün bir organizasyon içinde buluyordu...Gençliğin ve özgürlüğün verdiği haz yüzüne yerleşen o kocaman gülümsemeden okunuyordu...Ama herkes onun endişeli ve huzursuz olmasını bekliyordu...Kimse onun gerçekten çok mutlu olduğuna inanamıyordu...Gün içinde onlarca "iyi misin" ile başlayan telefonlar alıyordu...

Esas oğlan...
Fırtınalı bir hayat yaşamaya alışmıştı...Onun hayatı hiçbir zaman rüya gibi olmamıştı...İnişlerle çıkışarla dolu bir hayatı erken yaşta yaşamış, hayatta tek başına olduğu gerçeğini yaşıtlarından çok önce öğrenmişti...Annesi ile babası o çok küçükken ayrılmış o annesi,anneannesi ve dedesiyle yaşamıştı...Annesi boşanmanın ardından kendini fazlaca işine kaptırmış,esas oğlan da anneanne ve dedesiyle büyümeye başlamıştı...Sorumsuz babasına biraz daha aklı erince arkasını tamamen dönmüş,uzun yıllardır da hiç haber almamıştı...

Üniversite bittikten sonra iyi bir iş sahibi olmuş,kendi evini kurmuş,annesinin tekrar evlenmesine de bu sayede göz yummuştu...Hayatını tam da düzene oturtmuşken...Terfisini kutlamadan dönerken alkolün ve uykusuzluğun etkisiyle işyerinin arabasıyla büyük bir kaza yapmış,canını zor kurtarmış ancak işini kaybetmişti...Araba paramparça olmuş...Alkollü olması sebebiyle, kasko, perte çıkmış arabanın bedelini şirkete ödememiş ve esas oğlan işsiz ve borçlu biri olarak kalakalmıştı...
Tam olarak iyileşmesi ve yeni bir iş bulması beklediğinden daha uzun sürmüş, sıkıntıları gittikçe büyümüş ve hiç istemese de annesi ve yeni eşinin yanına taşınmış,hayatının en zor dönemlerinden biri de onun için başlamıştı...
Ama esas kızı on yıl sonra gördüğü gün gittiği iş görüşmesi olumlu olmuş ve işe kabul edilmişti...

Yoksa esas kız uğurlu mu gelmişti esas oğlana...

Mim...Yeşilçam...

Sevgili dostum deep, A.K.A.T ve Mia... mimlemişler beni....
Mim konusu: Her seferinde izlemekten zevk aldığınız, vazgeçemediğiniz Yeşilçam yapıtı hangisidir? (çok duygulandığınız, ağladığınız ve güldüğünüz de olabilir)

O kadar çok severim ki yeşilçam film'lerini belki nostalji düşkünlüğümdendir bilmiyorum ama aynı filmleri yüzlerce defa izlemişliğim vardır mutlaka...
Şimdilerde büyük ölçekli özel kanallarda eskisi kadar rastlayamasakta daha yerel kanallarda denk geldikçe hala izlerim Yeşilçam Filmlerini...Ve hala gülerim kahkahalarla...

Öğrencilik yıllarımda yazları üç ay kaldığımız yazlığımızda öğleden sonraları kızlarla sırf türk filmi izlemek için havuzdan eve çıkar,oturup heyecanla türk filmi izlerdik...

Ve ne çok eğlenirdik...
En çok sevdiğim filmler elbette bir daha bir araya gelemeyecek kadar iyi sanatçıların(Adile Naşit,Münir Özkul,Şener Şen,Kemal Sunal ve dahası elbette) birlikte çektikleri filmler...

En çok da...


Neşeli Günler...Ahh ne çok severim o filmi...Yüzlerce kez izlemiş de olsam, neredeyse tüm replikleri ezberlemiş de olsam, her izlediğim de kendimi o aileden saydığım ve mithiş keyif aldığım,çocukluğumda ki gibi kıkırdadığım bir film...

Elbette tüm Hababam Sınıfı Filmleri...

Ve çocukluk aşkım Tarık Akan'ın filmleri...

Türk filmlerini birbirinden ayırmak öyle zor ki...
Hepsinin değeri,hepsinin bende bıraktığı izler ayrı ayrı...



3 Mayıs 2011 Salı

Esas Kız Esas Oğlan Vol.1



"Büyük aşklar yaşar insan ömrü boyunca...
 Ve her aşk bir iz bırakır mutlaka"...

"Kız çok aşıktı esas oğlana...Hayatının en karmaşık döneminde kapısını çalan bu adama...Yıllar sonra hayatın karşılaştırdığı iki insan...Geçmişin acısını çıkarırcasına mutlulardı birlikte...
Halbuki kız onu ilk gördüğünde,doğru düzgün etkilenmemişti bile...Esas oğlan inatçı ve ısrarlıydı...dile kolay 10 yıl bu kızı arzulamamış mıydı...O gözleri hiç unutmamıştı..."

          10 yıl önce hayal mayal hatırladığı genç bir adam bir gün girivermişti dükkanın kapısından...Merhaba deyişi çok eskilerdendi...Kızın hafızasının derinliklerinde kalan...
Mesafeli bir kaç cümle ile başlamıştı sohbet...Ama iki sıcakkanlı insan fazla uzatmadan kıkırdamalarla dolu sıcak bir sohbetin içinde yokoldular...Saatlerin geçtiğinin farkına varamadan...
Kız dükkanı kapatırken,esas oğlanın birlikte kahve içme teklifi gelivermişti bile...
Kız esas oğlanın ricasını kırmayıp, akşam kahve içmeyi kabul etmişti sonunda, ama yanında götüreceği bir kız arkadaşıyla...
Güzel bir yaz gecesi...
İstanbul'un en güzel yerlerinden biri...
Güneş denizin üzerinden batmaya hazırlanırken buluşmuşlardı...
Alelade bir Starbucks'ta
İkisi konuşmaya başladığında, sanki herkes susup onları dinliyordu...
İki tezcanlı soluk almadan, anlatıp gülüşüyordu...
Kız hala esas oğlana karşı birşey hissetmiyordu ama yakın arkadaşı iyi biliyordu ki...
Şimdi nefes nefese konuşan bu iki kişi birbirlerini çok seveceklerdi...

Mim...Blogger nasıl olunur =)

Güzel bir hafta sonunun ardından yine başladık işte mesaiye...
Hayat dediğimiz ve uzun sandığımız bu yol,pazartesiden cumayı beklemekle geçip,gidecek belli ki...

Hafta sonu pek fırsat bulup bakamadım bloga...
Pazartesi günü işe gelir gelmez açtım bi de ne göreyim sevgili dostlarım;

Deep,Mia ve Ribellee mimlemişler beni...Her zaman söylüyorum ya çok keyif alıyorum bu mim etkinliğinden, onun için öncelikle çok çok teşekkür ederim dostlara beni de bu etkinliğe davet ettikleri için...

Mim konumuz...
Blog açma hikayeniz? Buralara yolunuz nasıl düştü ve neler hissediyorsunuz? Bi anlatın
bakalım..
***
Yazmayı severim ezelden beri...Çocukluğumun ergenliğimin tamamında yazdım...Onlarca günlük sahibi oldum...İlk aşklarımı,ilk aşk acılarımı,ilk dost kazıklarımı,ailemle çatışmalarımı,mutluluklarımı ve korkularımı bunun gibi beni ben yapan bütün ayrıntıları yıllarca yazdım...
İnsanlara kendinden bahsetmekten,hissettiklerini anlatmaktan nefret eden biri olarak kağıda iç dökmek bana yaşam alanı sağlamıştı...Ve bu alışkanlığa uzun yıllar sığındım...
Sonrasında

Blog tutmaya 2006 yılında başladım...Bizim aile şirketimizde çalışırken,ufak ufak pastacılığa merak sarmışken,bayan müşterilerimizden birinin "ki o dönemde oldukça meşhur bir bloggerdı kendisi" (gelinciktarlası), bana blog adresini vermesiyle başlamıştı blog serüvenim...
Uzunca bir süre yalnızca okur oldum,özellikle pastacılıkla ilgili tüm blogları okuyordum...Sonunda bende evde ufak ufak pasta denemeleri yapmaya başlayınca,kendime bir blog açmaya karar verdim...

İlk blogum hayat yeniler kendini'den oldukça farklı bir blogdu aslında...O blog'da kendi ismim ve kendi fotoğraflarımla birlikte hem hayatımı,hem mutfağımı paylaşıyordum...Blogum zaman içinde pastacılık dünyasında oldukça takip edilen,pastacılıkla ilgili türlü organizasyonların yapıldığı bir blog haline gelmeye başladı...Günlük ziyaretçi sayısı zaman zaman 1000'i aşar olmuştu...Öyle ki sokakta blogum nedeniyle beni tanıyan,benimle konuşan bir çok insanla karşılaştım...
Bloglarla başlayıp,sık sık görüştüğümüz arkadaş grubu bile edindim ki hala kendileriyle fırsat buldukça görüşürüm...
Ama o blog,"hayat yeniler kendini" kadar samimi olamıyordu belki de...Böylesine rahat ifade edemiyordum hissettiklerimi...Netice de reelde tanıdığım bir çok insan okuyordu blogumu...
İsyanları daha bastırılmış,daha pozitif olmaya çalışan,kendi penceresi olan bir blog haline dönüştü sonunda...Ve ben de Cake Make'ime veda ettiğim günlerde blogumuda kapatarak veda etmiş oldum...İlkgöz ağrısı bloguma...

Aşağı yukarı 2 yıl kadar ara verdikten sonra blog tutmaya...Yine bir gün içimde biriktirdiklerimi taşıyamaz hale geldiğimi farkedince...Biraz sırdaşım,biraz dert ortağım,biraz da ümidim olsun diye...

Açılıverdi...

Hayat yeniler kendini...

Ben biraz geciktiğim için mim'i yayınlamakta bütün arkadaşlarım mimlenivermişer zaten =))Ben de eğer kalmışsa mimlenmemiş bütün blogger'ları mimliyorum burdan...

Sevgiler hepinize...