28 Ağustos 2011 Pazar

sevgili bilog...

Yine telefondan yaziyor senin bu ihmalkar yazarin...Bu sabah 7 itibari ile ciktik yola tatil maratonumuz basladi...Bursa'ya ogrencilik hayatimin gectigi ikinci memleketime dogru ilerliyoruz...sohbet etmedigimiz anlarda camdan disari bakip o gunleri hatirlamaya calisiyorum...O yillarda neler hissettigimi tekrar hatirlamayi ucundan kiyisindan da olsa tekrar hissetmeyi deniyorum...
Hatta ipodumdan ayni sarkilari dinliyorum...Her sarki gozumun onune baska baska kisileri,baska baska mekanlari ve hatta baska baska kokulari getiiriyor...
'Imisi hhala dun gibi kimisi kimisi ise slik birer ani seklinde...
Ama neticede hepsi benden hepsi benimle birlikte...

23 Ağustos 2011 Salı

Barıştık sonunda :)


Sonunda barıştık :) sevgili dostlar...

Küslüğümüz gibi barışmamızda sebepsiz ve ani oldu...Sevgilinin gülücük ve öpücük mesajları neticesinde dün barıştık...Barışma hediyesi olarak da parfümü kaptım =) Çok karlı çıktım bu işten :)

Aşk enteresan bir duygu...Aşık olduğu insana kızdığı kadar kimselere kızamıyor insan...Ve aşık olduğu insanın mutlu ettiği kadar da kimse mutlu edemiyor işte...

Dün küstük diye ben kız arkadaşlarımla program yapmış,sevgiliye akşam ben yokum kızlarla caddede olucam mesajı atmıştım...Gelen cevap sadece Ok. di...Belli ki kızmış...Belli ki planları altüst olmuştu sevgilinin...

Sonra işten çıkarken her zaman yaptığım gibi çıktım ben mesajı attım ama herzamankinin aksine cümlenin sonunda aşkım,hayatım ve hatta en azından canım bile eklemedim...Haa tabi bir de öpücüksüz bitirmiş...Mesajı göndermiştim...
Sonrasında gene sadece ok diye mesaj atar düşüncesiyle ; "ok diceksen hiç zahmet etme, demiş kadar oldun" diye bir mesaj attım...Karşılığında gülücük dolu bir mesaj geldi...Devamında işte seni bunun için çok seviyorum diye bir mesaj geldi(hala ne demek istediğini,ne için sevdiğini anlamış değilim ama neyse kurcalamamak lazım seviyo adam işte naapsın)...E tabi benim içimin yağları eridi mi...Eridi...Ama hemen yelkenler suya indirilir mi...Tabi ki indirilmez...Biraz süründürmek lazım di mi ama sevgiliyi...
Gülücükler yanlış geldi heralde diye gayet savuşturucu ama aynı zamanda mesajın sonuna iliştirilen küçük bir gülücük ile gayet sempatize edilmiş bir mesaj daha gönderdim...
Cevaben gelen mesaj üç tane öpücük...Ve beni affedersen eğer sana bir sürprizim var mesajı...
Cevaben gönderdiğim üç öpücüklü mesaj...Affettim bile demenin en sempatik yolu...

İşte böyle sebepsiz küsüp,sebepsiz barıştık sevgiliyle...

Akşam durur mu durmadı tabi...Geldi hemen yanımıza...İkimizde yeni barışmanın verdiği büyük keyifle...Gülüşmeler...Kıkırdamalar...Arada kaçamak öpüşmeler koklaşmalar...

Ve böylelikle bir mutlu son daha edindik hayatımıza...

Çok teşekkür ederim beni yorumlarıyla yalnız bırakmayan blog dostlarıma...İyi ki tanımışım sizi...
Sevgiler herbirinize kocaman teker teker ...

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Hala küsüz :(


Kadın erkek ilişkileri...
Aslında öyle zor ki ve öyle de kolay...

Aynı dili konuşup,zaman zaman anlaşamadığınız insandır sevgiliniz...Ama aynı zamanda bazen de hiç konuşmadan anlaşabildiğiniz insan...

İncir çekirdeğini doldurmayacak bahanelerle kopabileceğiniz insandır sevgiliniz...Ama aynı zamanda o incir çekirdekleriyle birbirinizi sarıp sarmaladığınız insan...

En ufak sinirinizi çıkarabilecek ,nazı çekendir sevgiliniz...Ama aslında en kıyamadığınızdır da...

Dedim ya sevgiliyle küsüz cumartesiden beri...Sebep yok..Manasız...Bir anda bir kıvılcımın büyük bir patlayıcıya dönüşmesi sebep...Hayatın yıpratıcı sorumluluklarının...Ani patlamaları...Bir anda alevlenen iki sevgilinin birbirine söyledikleri...

Çok sık kavga eden,tartışan bir çift değiliz biz...Ama sinirlendiğimizde kontrol edilemeyen bir çiftiz maalesef...
Kinci değiliz ikimizde...Çabuk unutan çabuk sakinleşen bir çiftiz...Bu sebeble hiçbir küslüğümüz geceye taşınmamıştır hiç...

Ama bu sefer iki gündür küsüs işte...Koskoca bir pazar gününü yanyana koltukta aramızda bir yastık ile tek bir cümle kurmadan geçirdik...O uyurken kalktım ben,tek başıma yaptım kahvaltımı...Sonra o kalktı kendi hazırladı kendi yaptı kahvaltısını...Ben erken yediğim için erken acıktım kendim yedim yemeğimi...O da kendi...
Aynı evin içinde bambaşka bir hayat yaşadık sanki...İlk defa oldu...Enteresan...

Bu defa ne ben ve belli ki ne de o adım atmak istemedik barışmak için...

Bu sabah uyandığında öptü beni ,duş aldı giyindi hazırlandı işe giderken yine öptü...Uyuyor numarası yaptım...İçimden gözümü açıp sarılmak geldi...Ama kızgınlığım engelledi...

Sonra uyandım güzel bir mesaj geldi...Günaydın yazmakla yetindim...Seni seviyorum bile diyemedim... Kızgınlığım engelledi...

Neden geçmiyor peki kızgınlığım...Daha önce konuştuğumuz bir konunun tekrarlanmış olması mı sebep...

Yoksa sorun bende mi...

Daha önceki ilişkilerimde ki gibi...Heyecanım azalınca hissettiğim gitme ihtiyacı mı? Tahammülsüz yapım mı? Hoyrat tarafım mı? Bağımsız güdülerim mi?





21 Ağustos 2011 Pazar

kalbinizle beyniniz arasina kalin bir duvar orrun,ve olaylari birde oyle irdeleyin...arada ki fark nasil da korkutucu...

Bir pazar sabahi telefonumdan yazmaktayim bu gonderiyi... sevgili  iceride uyumakta,dun yine eften puften bi sebeble kavga ettik kusus...
Butun gece sirtsirta uyuduk...uyurken bile kustuk...
Ne enteresan...ilk defa...
Uzattik konuyu...



20 Ağustos 2011 Cumartesi

Blogger'lar N lerini seçiyor...


 Sevgili Bir ince ses bi seçim başlatmış dostlar ama bu bir yarışma değil. toplaşıp hepimiz blogger ın N'lerini seçiyoruz....herkes yazabilir mim gibide işleyebilir seçim size kalmış....

diyor sevgili emel...

ve onun seçim sonuçları şöyle;

En İyi Tasarıma Sahip Blogger : :S ben pek bu konulardan anlamasamda bence bir ince ses bu konuda gayet başarılı...

En Güncel Blogger : 

En Çok kendini anlatan blogger :uyumuycam

En Akıcı Yazan Blogger : Rose ve cennebaz

En Çok Güldüren Blogger : açık ara tuturella

 En Aşık Blogger : cennebaz :))

En Çok Eleştiren Blogger : Miyuki

En Çok Bilgilendiren Blogger : Deep

Her türlü soru, istek ve şikayetlerinizi birinceses@gmail.com adresine mail olarak atabilirsiniz. Ayrıca soru sormak için Formspring hesabımı, kısa yorumlarınız için de Twitter hesabımı kullanabilirsiniz. Mim ay sonuna kadar devam edecek ve bayramın ilk günü Blogger N'lerini seçmiş olacak. (Bu kısmı yazdığınız yazıların altına kopyalarsanız çok memnun olurum.)

     Evet benim en lerim bu kadar okuyan herkesi mimliyorum hadi bakalı parmaklar çalışssın seçelim N'leri :))

ve benimkilere gelince ;

En İyi Tasarıma Sahip Blogger :  ibeking tam da benim sevdiğim gibi olabildiğince nostaljik =)
En Güncel Blogger :  rosemary , CeYeKa , ılımlı fısıltılar

En Çok kendini anlatan blogger : uyumuycam , ribelll  , sadecebenemel , (ancak belirtmek isterim ki kendini anlatan blogları okumaktan daha çok keyif almaktayım ) 

En Akıcı Yazan Blogger : rosemary , melange

En Çok Güldüren Blogger : tink , tuturella , Mia

 En Aşık Blogger : Mia ve Ribelll

En Çok Eleştiren Blogger : sempatik eleştirmen tuturella

Bunu da ben ekliyorum;

Kelimerin hakkını veren blogger ; jargonlu hayatlar

Beni enlerine ekleyen tüm dostlara teşekkür eder, bende katılmak isteyen tüm blogger'ları bu keyifle seçime davet ederim a dostlar...

Sevgiler...Saygılar =))

17 Ağustos 2011 Çarşamba

İlahi Adalet



Susmak farz oldu yine!!!

Konuşacak bile güç bulamıyorum kendimde...
Bir tarafta annesinin koynundan alıp,üzerinde oyunlar oynadığınız vatan topraklarını emanet ettiğiniz, gencecik fidanlar....
Üzerlerine atılmış çamurlar neticesinde aylardır hapis yatan,bütün hayatlarını vatanlarına adamış subaylar...

Ve diğer tarafta gözümüzün içine baka baka uğruna milyonların kanı karışmış vatan topraklarını satanlar...

Diyecek söz bulamıyorum...
Bekliyorum yalnızca...
İnanıyorum çünkü...

Ne de olsa içine sızamadıkları  "İlahi adalet" var hala!!!

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Bir dost gelir alır götürür kara bulutları ardında yüzüne oturmuş kocaman bir gülücük bırakır...



Hayat üzerine uzun cümleler kurabilir insan...
Felsefi içerikli kitaplar bile yazabilir kendince...
Ama biz ne dersek diyelim...
Sonunda kuracağımız cümle...
Hayat böyle işte...

Evet hayat böyle...

Bu hafta sonu çok güldüm,çok eğlendim...
Babamın hala hastanede olduğunu bile bile...
Güldüm işte...

Neden...
Çünkü hayat böyle...

Uzaklardan çıktı geldi...
En zor günlerimizde elele verdiğimiz bir dost...
Yanında dünyalar tatlısı kızıyla...
Tink'imizle...

Biz onunla elele başladık yeni bir hayata...
Beklenmedik süprizleri aynı anda çıkardı hayat karşımıza...
Birbirimizi de yine bir sürprizle tanıştırmıştı oysa...
Hiç bilmediğimiz tanımlamalar getirdi hayat yanında,bizim yanımıza uğradığında...
Alışıverdik hemen onunla,baş ettik...
Başetmeye çalışırken de oldukça eğlendik...
Kimseleri umursamamayı birbirimize öğrettik...
Aramızda 11 yaş olsa da yine birlikte Line'da çığlık çığlığa şarkılar söyledik,dans ettik...

Madcon'dan  Beggin dedik...
Hem söyledik hem eğlendik...
Erkeklere kızdık saydık sevdik sövdük söylendik e yine eğlendik...

Sonra bir gün geldi...
Beni bırakıp gitti...
Ankaraya...
Veda etti İstanbul'a ama aklında kısacık bir ara...
İnsanlar şehirleri terkettiklerinde hayatları kökten değişmiyor bir anda...
Onu yaşadık...Öğrendik...
Aramızda km olsada her ağladığımda bir otobüsle hep yanıbaşımda...
Acil durum sinyali yetiyordu işte ona...
Birlikte olmaya...

Ama sonra sorumluluklar,işler güçler girdi araya...
Koskoca bir ayrılık beraberinde 1 yıl kadar...
Neden mi?Çünkü hayat böyle işte...

Ama 13 ağustos cumartesi günü geldi... 1 yıl sonra...

Ne bulduk karşımızda...
Değişmeyen tek şey hislermiş oysa...

Yine aynı sıcacık kucaklaşma,yine kıkırdamalar...
Hayatımıza eklediklerimiz ile beraber yine sıcacık sohbetler...
İyi ki geldi Ankara'dan...İyi ki beraberdik kısacıkda olsa...

Ve bu hafta sonu iyi ki gülüştük öylesine doya doya...





11 Ağustos 2011 Perşembe

Bazı şarkılar



bazı şarkılar hal-i ruhiyet nasıl olursa olsun...Gülümsetir insanı...Bu da öyle bir şarkı...

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Bağnazlık...



Farkettim de artık gazete okumaya haberleri izlemeye tahammülüm kalmadı...

Gerçekten sinirden ellerimin titrediğini,çaresizlikten boğazımın düğümlendiğini hissediyorum...Göz görmeyince gönül katlanıyor mu peki...Elbette hayır...

Hem görmemek de pek mümkün değil ki...

Sokağa çıktığımda görüyorum,radyo dinlerken kulak misafiri oluyorum,maillerimi kontrol ederken haberdar oluyorum...

Bilmek istemesemde biliyorum...

Türkiye'nin günden güne bağnazlaşmasını...
Ve bunun adının demokratikleşme olarak önümüze sunulmasını...

Üzülüyorum...Gerçekten yüreğimin derinlerinde hissediyorum bu üzüntüyü...Kafa yoruyorum ne yapabiliriz diye...Zira tek başıma bir şey gelmiyor elimden...

Çevremde kendini entellektüel sayan,hani bu okumuş etmiş dediklerimiz,kimse işin ciddiyetinde değil...Herkes de aynı rahatlık korkmayın canım burası İran değil teraneleri...

Evet burası İran değil,ama olmayacağının garantisi yok...

İran tarihini incelediğimizde bizden çok daha modern bir toplumun kararma sürecini görüyoruz...Açıkça...

Ve yine aynı kandırılma süreci ile...

Demokratikleşme...


Muhafazakarlık korkutucu bir hızla yayıldı Türk toplumuna; sanki bunca yıldır kimse ibadet etmiyormuşcasına bir gösterişli ibadet örnekleri...

Sanki bir seremoni...

Sultanhahmet'e gittik cumartesi günü...İnsanlar cami avlularında yatıp kalkıyor tüm ramazan boyunca...Orada iftar açıyor sanki evinde açsa sevap değilmiş gibi...Gösteriş yapmak moda oldu Türk İslamcılarında...

Başımız açık,askılı elbise ile dolaşırken  kınama dolu bakışlara maruz kaldık Sultanahmet Meydanında...Kara çarşaflı kadınlar bu bölge bizim dercesine cüretkar...
Nefret dolu bakışlar...Hissetmemek mümkün değil...Hani orada düşüp kalsak biri de su vermez eminim...Ama camide iftar açarak Allah'a çok yaklaştılar...Korkutucu...

Geçenlerde televizyon izliyorum Yerden Göğe diye bir program üç sunucusu olan ,konuklar davet eden bir tartışma programı işte...Sunuculardan Berna Laçin'i severim bir tek...Nerede durduğunu korkmadan ifade edebilen nadir televizyonculardandır kendisi...Okan Bayülgen gibi...Henüz sindirilememiş olanlardan...Rasim Ozan Kütahyalı'dan hoşlanmam hatta hiç hazetmem ,nerede olduğu nerede durduğu pek belli olmayan...Hükümete yakın...Sindirilmiş...Ağzına doladığı çoğu kanıtsız örnekler ile bağırarak karşısındakine fikrini kabul ettirebileceğine inanan...Recep Tayyip Erdoğan gibi hafif Kabadayı...diğer bayan Funda Özkalyoncu açıkçası kendisini pek tanımam Cem Ceminay ile radyo programcılığı yapmış bir bayan...Programda izlediğim kadarıyla yorumları tutarsız,kadın erkek ilişkilerine aklını takmış,ahlakçı gibi davranan enteresan bir tip...Yorumsuz...

Bu üç zat geçen hafta ki programlarında; Sibel Üresin diye çok eşliliğin yasallaştırılması fikrini ortaya atan sivri zeka kadın ve Kadın dövmenin faydaları adlı bir eser  sahibi psikiyatr Hamdi Kalyoncu 'u konuk ettiler...Elbette yüksek sesli bir program oldu...Televizyon başında saçlarımı yoldum hırsımdan... Fütursuzlukları,pişkinlikleri karşısında bu iki konuğun...Ve bu iki konuğun ortaya attıkları insanlık dışı ve anayasaya aykırı fikirlerini kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'i kullanarak savunmaları...

Berna Laçin'in itirazlarına hemen o zaman siz Kuran-ı Kerim'e inanmıyorsunuz diyerek,tehditkar tavırlar içine girmeleri,
Kalyoncu denilen adamın Berna Laçin'e "seni kim alsın" tarzında belden aşağı konuşmaları...
Erkeksiz bir kadının kurak topraklara benzetilmesi...
Hiçbir istatistiksel değeri ve kanıtı olmayan yüzdeler ile toplumsal tespitleri...
Ağızlarına dolakdıkları Laik ve İslami kesim ayrımları...
Kalyoncu'nun aleni bir biçimde gördük sizin anayasanızı,göreceksiniz siz anayasayı gibi tehditkar ve cüretkar açıklamaları...
Bunun karşılığında Rasim Kütahyalı'nın 82 anayasasına saygısızlığı...

İzlemek,dayanmak oldukça güçtü benim için,küfürler savurarak izledim tüm programı...

Laik kesim nedir İslami Kesim nedir...Bu iki kesim birbirinden farklı mıdır...Laik kesim müslüman değil midir...Din ve devlet işlerinin ayrı tutulması,dinsizlik midir...Bu ayrımı yapmak kimin haddinedir...Laik kesimi dinsizleştirme çabaları İslami kesimi daha inaçlı gösterebilmekte midir?

Peki bu adamlarda ki cesaret nedir,nereden gelmektedir...

İşte işin korkutucu kısmı tam da burada başlamaktadır...bu adamların sızmadıkları yer kalmamıştır Gülen okullarında yetiştirilen bağnaz müslümanlar bugün ortalığa saçılmışlardır...Hukuk,medya,meclis,polis ve şimdi yeni Genelkurmay başkanı ile birlikte Yüce Türk Ordusu bu adamların eline geçmiştir...Ve onların oyuncağı haline getirilmiştir...

Bu iş ciddidir...Ciddiye alınmalıdır...Artık reel bir hareket başlamalıdır...Başlatılmalıdır...
Yoksa günün birinde Geç olacaktır !!!

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Babam...

Babam yine hastanede...

Transplantasyon yapılacak kendisine yani türkçesi nakil...bizim ki Kök Hücre nakli...Tipi Otonom dedikleri yani kendi ilik hücreleri...

Zor bir süreç...Meşakkatli...Izdırap dolu...

Ama babam çok dirayetli...

Hastanede yatıyor şimdi...Bağışıklık sistemini devre dışı bıraktılar, sıfır noktasına gelmesini bekliyorlar...Sonra babamdan aldıkları kemoterapi görmüş ilik hücrelerini ona geri verecekler ve mucizevi bedeninin tekrar yeni sağlıklı ilik hücreleri üretmesini bekleyecekler...

Kusuyor sürekli...Ağır kemoterapinin etkisi...Yanına giremiyoruz...Pazar günü hastanenin camından el salladı bize...Ağladım...

Haksızlık değil mi bu...Bir evladın babasına sarılmasını engellemek...Camın önünde sandalyede üç dakika durabildi kötü oldu,biraz daha fazla görebilmek için yatmak istememiş, annem zorla yatırdı...Gelmeyin 10 gün dedi...Siz gelip camda duramayınca daha kötü oluyor dedi...Ağladım...

Gözlüğümün arkasına sakladım gözyaşlarımı...Dudaklarım gülümsemeye çabalarken gözlerimden yaşlar süzülüyordu...O görsün istemedim...Üzülsün istemedim...

Kendinde değil şu sıralar...Sürekli uyuyor...Uyandığında kusuyor...Artık ağızdan beslenemiyormuş...Burundan beslemeye başlayacaklar...Yine canı yanacak...

Boynunda katater var...Acıdı mı diye sordum ilk gün...Acımadı dedi...Öyle güçlü işte...

Kusuyor sürekli...Ne zaman annemi arasam kusuyor diyor...

Allah'ım diyorum ne olur birinin kusması gerekiyorsa ben kusayım...Onun için aylarca durmadan kusabilirim...
Ama şimdi o kusmasın...Kusmamalı...Güç toplamalı...İyi olmalı...

En iyi ihtimalle 27 gün o odada kapalı kalacaklar...Temiz havayı soluyamayacaklar...Makinelerin onlara verdiği steril havayı soluyacaklar...İnsanın şöyle camı açıp,havayı içine çekmesini engellemek de haksızlık değil mi?

Ama öyle olmalı...

O kadar zor ki...

Boğazım düğümleniyor...İçinde baba geçen tüm cümleler sanki iç organlarımı parçalıyor...Canım yanıyor...Babamın canı yanıyor...

Dostlar,sevgili ailem eş dost herkes destek olmaya çalışıyor...Sıkı sıkı sarılıyorlar bana...İyi olacak diyorlar...Tanıdığım tanımadığım yüzlerce insan babam için dua ediyor...Hepsi aynısını diliyor...Allah çocuklarına bağışlasın diyor...

Amin...diyorum...Ağlıyorum...