9 Aralık 2010 Perşembe

...işte yine sızladı burnum...


Bazen öyle çok özlüyorum ki şu öğrencilik günlerimizi...
Başka bir şehirde...
Başka bir evde...
Minimal sorumluluk maksimum özgürlük...

Öyle eğlenceliydi ki...

Bursa'da okudum demiştim ben. Uludağ Üniversitesinde.Henüz yeni yetme bi çocuktum oraya yerleştiğimde.
Unutamam hala annemle babamın çaresiz bakışlarını, yurda bırakıp İstanbul'a dönerken babamın aynadan bakışını. Anlatırlar hala. Dönüş yolunda Bursa'dan çevre yoluna çıkar çıkmaz kenara çekmiş babam, arabayı kullanamamış ağlamaktan. Orada yaşadığım sürece ben Bursa'dayken odamın kapısını kapalı tutmaşlar, ergenlik derdindeki lise günlerim gibi.
Babam hep bir umut geri dönmemi bekledi," ben yapamıyorum orada yalnız yaşamayı" dememi. Kıyamam, kızı yıllarca bunun hayaliyle büyümüş, bırakıp gelir mi?
Çok keyifle okudum orada, çok sevdiğim dostlarımla...
Annemler beni bırakıp gittiklerinde, yurttaki tüm kızlar gözyaşı dökerken, ben herkesi teselli etme derdinde...
Bir gün bile pişman olmadım oraya gittiğime, bir gün bile İstanbul'da olmalıydım demedim...

Öyle zordu ki aslında.
Akvuryumu kırılmış balık gibi,çırpınışlarım...
Ama seviyordum doğrusu o çırpınışları,kendimle olan yarışımı...

İlk bankaya gidişimi hatırlıyorum, babam hesap açmamı söylemişti.Bankadan içeri girdiğimde kalp atışlarımı ağzımda hissediyordum, sırada korkuyla bekliyordum. Vezneye geldiğimde, görevli bayanın yüzüne bakamıyordum, ık mık edip hesap açacaktım dediğimi kendim bile duyamıyordum. Hiç unutmuyorum hesabıma ilk 10,00 TL yatırmıştım. Ne büyük bir başarıydı, o zaman benim için ne büyük bir atılım...

Yurtta yer edinme zamanları vardı birde, öyle arada bir iş ki , biraz zorlarsan sınırı, yalnızda kalabilir, biraz sessiz kalırsan ayakçı da olabilirsin.İstanbul'da büyümenin bir avantajı belki, sorunsuz atlatmıştık, o dönemleri. Anadolu'dan gelen kızlar daha bir sessizdi, etliye sütlüye karışmaz, paylarına düşenle yetinirlerdi. İzmir'li lerle İstanbul'luların çekişmesi vardı bolca, şehrine aşık iki farklı grup, ne çok kavga ettik İstanbul 'mu İzmir'mi diye. Ne çok denedik fikirleri değiştirmeyi. Sonradan öğretiyor hayat, değiştirilebilecekleri ve hiç değişmeyecekleri...O yaşlarda dünyayı değiştiririm sanıyordum,öyle bir enerji...

Sonra o büyük anfi...
Okuduğum lise'de 20 kişilikti sınıf,o anfi ne çok etkilemişti beni...

Ama okulun en sevdiğim yeri, yemyeşil bahçesi, o çimlere yayılarak geçirmiştik üniversite günlerini.Nasıl unutulur ki bahar şenlikleri...

1 yıl dayandım yurttaki hayata...
Daha fazla zorlamak lazımdı sınırları,

Babam izin vermemişti ev tutmamıza,ranza arkadaşımla kararlıydık ama. Telefonda ikna çabaları aileleri,bir o ağlar kapatır,bir ben.Baktık ki alamayacağız biz bu izini.
Okulun son ayında,kendi kendimize tuttuk evimizi.Ne büyük cesaret. Bursa'da öğrencilere ev kiralarken genellikle senet imzalatırlar bir yıllık kira bedelini. Kontrata güvenmez pek mal sahipleri. Tabi o zamanlar bilmiyoruz da nedir ki bu senet dedikleri, şimdi düşünüyorum da tek bir adı var yaptığımızın cahil cesareti.

Evi tuttuk tutmasına bir yastık bile yok elimizde, gittik bi koşu ikinci elciye, öğrenci şehirlerinde bol bulunur kendilerinden, okulu bitiren öğrenci satar savar eşyalarını. Hiç unutmuyorum 2001 yılında 50 TL ' almıştık koltuk takımlarımızı,kadife...

bir üçlü bir ikili iki tekli hemde...

Araba tutacak para yok, baktık bi at arabası,üzerinde yaşlımı yaşlı bi amca,anlaştık onunla 5 liraya. Ama amca nasıl taşısın eşyaları yüklendik koltukları ,attık at arabasına. my lady japonum'la...

bu arada my lady japon benim ev arkadaşım,çekik gözlü tatar güzelim....

İkimiz taşıdık üçlü koltuğu 4.kata,kanter içinde...

Ama yok işte öyle bir mutluluk,2 oda bir salon bizim için malikane orda...

İlk evim o evdi benim...
İlk ödediğim kira...
İlk ödediğim fatura...
Hastalandığımda annemin yanımda olamadığı ilk ev...
Borcundan dolayı elektriği kesilen ilk ev...
Parasızlıktan süt tozuyla puding yapmaya çalıştığım ilk ev...
Büyük tüpü satıp,yerine küçük tüp alıp,kalan parayla yemeklik alıp,pişirdiğimiz ilk ev
Çorba makarnanın her akşam tüketilebildiği ilk ev...
İstediğim kadar yüksek sesle müzik dinleyebildiğim ilk ev...
Merdaneli çamaşır makinesi olan ilk ev...
İlk çamaşır yıkadığım ev...
İlk camını sildiğim ev...
İlk kez sarhoş olduğum ev...
2 odası olan bir evde 30 kişinin uyuyabildiği ev...

Ara ara burnuma kokusu gelen, içimi sızlatabilen ilk ev...

D.D.Y

Hiç yorum yok: